26 Aralık 2016 Pazartesi

El ele, huzura violeta...

Canım Violeta,

Ne çok oldu iç dökmeyeli sana...
Yazacak şey olmadığından değil, hayır.. biliyorsun
Yazacak enerjim olmadığından... Bir köşede sessizce oturup bir kedi gibi yaralarımı yalıyordum.. Kendimi iyileştiriyordum aklımca Violeta olduğu kadar işte..

Zaman zaman gerçekten kaldıramayacağımı zannettim yaşamakta olduklarımı... Oysa -çok iyi biliyoruz ki- bizim kaldırıp kaldıramayacağımız umurunda bile olmaz hayatın... Neyi yaşatmak istiyorsa bize... acımaz
yaşatır...

iyiyim aslında biliyor musun?
o kocaman uçsuz bucaksız boşluk dışında iyiyim... yaralarımı yalayıp iyi ederken kendimi, iyileşince, o acılar geçince geride koca bir boşluk kalacağını biliyordum.. biliyordum, bu yüzdendi iyileşmemek için direnişim...
ama an geldi kan kaybı mecbur bıraktı kendimi iyileştirmeye...
evet iyileştim
ve artık aşık değilim.... bitmez zannedilen her şey gibi bu da bitti işte...
bu iyileşme sürecinde bana en iyi gelenlerden birisi.. geçmişte yazdıklarımı okumaktı..
evet canım violeta
hep derim
-söz uçar ... yazı kalır-
ben aslında bunu hep yaparım
kuytularda yalanıp dururken... tozlu kıyı köşelerden çıkartıp okurum eski defterleri.. -bu aşk elbette kapılıp aktığım ilk aşk değildi-
neler yaşamış bu yürek derim okudukça..
nelere göğüs germiş
neleri unutmuş
neleri hazmetmiş... bu mu kalacak ebediyete.. kalmaz elbette..
kalmıyor da nitekim işte..
sen de yaz violeta.. biliyorum istiyorsun ama halin yok, kalkmıyor elin kolun
ama zor da olsa
karala iki satır be violeta.. çünkü -söz uçar yazı kalır yarınlara-
ben şu ya da bu şekilde iyileştirdim içimdeki habis uru... küçültüp küçültüp yok ettim kemoterapinin kanseri yok edişi gibi...
ve elbette her kemoterapi gibi bir yığın zarar verdi bu tedavi bünyeme..
şimdi kalan dipsiz uçsuz bucaksız kocaman bir boşluk
ve sıra bu uçsuz bucaksız boşluğa çözüm bulmakta
içim bomboş
ıpısssız
ve çok soğuk violeta..
ben sevmem ki soğuğu... güneşin kızıyım ben bilirsin... içimi üşüten soğuklardan ödüm kopar benim...
neyse violeta.. ben aslında can sıkmak ve yakınmak için başlamamıştım ki sana yazmaya.. ama öyle geniş ki omzun konu benim başım olduğunda sanki derdin tasan benimkinin bin katı değilmiş gibi öylesi sunuyorsun ki o gepgeniş omuz başını bana..
kendimi sızlanırken buluyorum işte her defasında
bağışla....

içimde kocaman bir boşluk açmak da benim seçimim değil miydi aslında?
ki çok uzun zaman oldu seçimlerimin arkasında dimdik durmayı öğreneli...
pişmanlık duymamayı yaşadıklarımdan...
bu boşluk da dolacak bir şekilde zamanı gelince elbette.. aldırma sen bana...

biliyor musun violeta hayatta en çok neye özeniyorum?
bir dönmedolabın ahengine kapılıp döne döne hep aynı tempoda ama hep huzur içinde yaşamayı başarabilen insanlara... alçalıp yükselerek, hep aynı aynı tempoda dönerek.. telaşsız...
oysa biz öyle miyiz ya?
bugi bugiler gibiyiz biz, ne zaman ne olacağı belirsiz.. aniden yere çakılabilir ya da birdenbire hızla yükselebiliriz... uzunca bir süre aynı hizada ve aynı tempoda gittikten sonra şiddetle en dibe vurabilir ya da hoplayarak en tepeye tırmanabiliriz... ya da uzunca bir süre bir yukarı bir aşağı savrulabiliriz..
violeta işte biz
ikimiz
bu yüzden hep yorgunuz...

bir dönme dolap huzuru istiyorum violeta..
hem sana
hem bana

"bir şeyi çok istersen olur" diye buyuruyor ya bazı çok bilmişler... olur mu olur belki de violeta..
hadi gel
isteyelim
çok isteyelim
birlikte, el ele, huzura....

kıymetle

eleadora


f: neslihan k. t. / kasım 2016- paris

Hiç yorum yok: