18 Kasım 2014 Salı

Florence Henri -- Ustalardan



Uzun zamandır fotoğrafları ile dikkatimi çeken sonra da elde edebildiğim kadar bilgilerle hayatlarını didiklemeye çalıştığım fotoğrafçılarla ilgili bir post yazmamışım..

Fotoğrafla ilgili okumaya ara vermiştim bir süre aslında, fotoğrafçılara yine bakınıyordum sanal dünyada ama fotoğraf kitabı okumuyordum pek..

Şimdilerde daha acemiyken ve sanırım biraz da pek bir şey anlamadan okuduklarımın üzerinden geçiyorum...

Neyse konuyu saptırdım..

Florence Henri'den söz etmek istiyorum.. Aslında Florence Henri'ye sadece fotoğrafçı demek haksızlık, müzik ve resim de var hayatında..
hatta fotoğraf kısa sür yer almış özgeçmişinde...

1893'te New York'ta doğmuş, Babası Fransız annesi Alman. 1895'te annesi ölünce babasıyla beraber annesinin ailesini yanına Silezya'ya taşınmışlar. Silezya'dan sonra Paris, Münih, Viyana'da yaşamış ve en sonunda İngiltereye yerleşmiş babası ölünce. İngiltere de sarmamış olacak ki teyzesi ve onun şair olan kocası(Gino Gori) ile Roma'da yaşamış bir süre. İşte o zaman da İtalyan fütüristlerle yakın olmuş.
Roma'da yaşarken konservatuvara gidip piyano eğitimi almış.

Bu arada Berlin seyahatleri yaparken ara ara resimle tanışmış.En nihayetinde 1914'te Berlin sanat Akademisine kaydolmuş ve 1922 yılında başlayarak  ressam Johannes Walter-Kurau atölyesinde yetişmiş. Paris'te de resim çalışmaları yapmış bir hayli ünlü isimlerle çalışmış. Moholy-Nagy isimli bir macar sanatçıdan kurs aldığı sırada onun evinde kalmış ve Moholy'nin ilk eşi Lucia ile çok yakın dost olmuş. İşte Florence'i fotoğraf için yüreklendiren isim de bu Lucia Hanım.
1928'ten sonra bütün dikkatini fotoğrafa verip resmi bırakmış Florence.

Portreler, otoportreler ve o zaman için çok sıradışı natürmortlar çekmiş. Toplar, araba lastikleri ve ayna kullanarak oluşturmuş natürmortlarını...
Çok kısa sürede erkek meslektaşları ile aynı seviyeye ulaşmış. Fotoğraflarının sanatsal kalitesi Man Ray ile dahi kıyaslanır olmuş. Ticari çekimler de yapmış reklamcılık sektörüne..
Aynayı çok sık kullanmış, ticari çekimlerinde dahi...

İkinci Dünya Savaşı başlarında Paris'te bir stüdyo açmış ve orada hem sanatsal hem ticari çalışmalarını yapmış ama nazi işgali tüm çalışmalarına sekte vurmuş, o ortamda mesleğine devam etmesi olası değilmiş elbette. Nazi işgali Florence'in fotoğraf yaklaşımını yasakladığından 1930 da el mecbur resme geri dönmüş..
1927-1930 arasında ipi topu 3 sene fotoğrafçılık yaptığı halde elde ettiği başarılar alkışı hak edecek seviyede..

1950'lerde 30'ların avant-garde sanatçıları arasında adı anılıyor.. o yıllarda biraz daha fotoğraf üretiyor aslında..
1982 yılında Fransa Compiégn'de ölüyor bu başarılı kadın sanatçı...

Hayli önemli başarılara imza attığı, çok etkili fotoğraflar çektiği halde dönemin erkek fotoğrafçıları kadar tanınmıyor ülkemizde. Man Ray dendiğinde hemen hemen bütün fotoğrafçıların bir fikri olmasına karşın Florence Henri dendiğinde boş boş bakıyor neredeyse tamamı...
Kadın olmanın kaderi bu belki de..
bilemiyorum..

Şimdi sizi Floence'in kadrajı ile baş başa bırakıyorum..
Bence çok etkileyici....

Bu kendi objektifinden kendisi.. yani otoportresi:



Fotoğraflarını örneklemekte zorlandım, size önerim nette aratıp bakmanız... zira ben çok kısıtlı bir seçki yayımlayabiliyorum..

Otoporter, portre, reklam fotoğrafı, still life falan diye ayırmadım affola
karışık ama
zaten neyin ne olduğu belli...




















17 Kasım 2014 Pazartesi

3 Ay gecikmeli "Mutlu Yıllar Defne"




Defne hanımın doğum günü Ağustosun göbeğinde..
tıpkı benimki gibi..
esasen aynı gün zaten :)
19 Ağustos

Bu yüzden çocuğun arkadaşları ile kutlama şansı hiç olamıyor. Bir kez anaokulunda sembolik bir kutlama yapmıştık o kadar.

Bu sene ilkokulu bitiriyor bizim capon..
arkadaşları ile ayrılmadan bir parti yapmak istedi..Söz vermiştik biz de, sözümüzde durduk...
Cumartesi (15 Kasım) için Muzipo Kids ile anlaştık.. (facebook sayfaları için tıktık )

Muzipo Kids aslında bir çocuk hareket üssü ancak özel gün desteği de veriyorlar aileye.. Çocukların (başlarında bir üzman yönlenirmesi ile elbette)  bu kadar eğlenebilecekleri başka bir yer var mıdır? pek emin değilim...

Defne mutluluktan ışıl ışıldı gün boyu.. ve  arkadaşları da çok mutlulardı..
Onları öyle görmek insanın stresini alıyor ...








Pinyata çocukların bayıldığı bir eğlence.. Meksi kökenli, ve işin içine latinlik karıştığı belli, gerçekten pek zevkli...







Muzipo biz ebeveynleri de ihmal etmedi bu arada :)



3 ay geç olsa da İyi ki Doğdun benim kızım.. Sen bir annenin alabileceği en olağanüstü doğum günü hediyesisin.. Seni çok seviyorum..........






13 Kasım 2014 Perşembe

33 yılın farkı...

Tam 33 yıl fark var kızımla aramızda..
33 yaş büyüğüm ondan
doğum günümde doğurduğum da göz önüne alınınca tamı tamına 33 hem de :)

33 yıl insan hayatına ne getiriyormuş
ne götürüyormuş bakalım mı?

Ödevini bitirdikten sonra capon balığı bugün.. birlikte bir şeyler yapalım dedik.. Hülya ablasının hediyesi boyama kitapları geldi aklına
bir kendi seçti
bir bana seçtirdi
boyadık..

Bu Benim boyadığım:



Bu da Capon balığının



geride bıraktığım 42 sene neleri silip süpürmüş benden?

bakınız boyadığım resme.. eldeki renkleri tutturabildiğimce bire bir örneğin aynı...
yani
yaratıcık sıfır
yerlerde
ne görmüşsem o işte..

caponun geride bıraktığı 9 yıl henüz örseleyememiş onun yaratıcılığını
canı ne istiyorsa öyle boyamış..
çok da fifi demiş içinden örneğe bakıp, kendi yaratıcılığını kullanmış...yeşilimsi mavimsi kurbağacıklar olmuş sarı turuncu turkuaz mor

peki ne öğretmiş 42 yıl bana
sabrı..
sonuna dek sabretmiş bitirmişim

9 luk Defne gösterememiş o sabrı.. yarım bırakıvermiş sıkıldığı yerde..

bir noktadan sonra ben de sıkılmıştım oysa.. ama tamamladım...

Bu gün ve aktiviteden Capon balığı ve bana kalan:

Sanatçı olabilmenin yolu ilerleyen yaşla sabretmeyi öğrenirken yaratıcılığı da canlı tutmayı becerebilmek...
Benim için çok geç.. tren kaçmış, sanatçı olmaz benden
ama capon çok taze daha..
itina ile çalışılmalı üzerinde..

neler bekliyor bakalım bizi gelecek yıllarda :)

10 Kasım 2014 Pazartesi

Güz'ün Henüz Uğramadığı Diyarlara bir Güz Kaçamağı III...

Sanırım bu son parti olacak bizim güz kaçamağı için yazdığım.. Kısa bir kaçıştı aslında
ama içine bir hayli aktivite sığıştırdık..

31 Ekim cuma günü ben ısrarla  Telmessos'a gitmek istediysem de Büü üşendi, bugün de tembellik deniz güneş yat yuvarlan günü olsa dedi. Capon balığı da limanağzı istedi..
E peki madem dedim.. o zaman Fethiyedeki antik kentleri gezmek için bir kaçış bahanesi kalır elimde benim de...

Kahvaltıdan sonra geçtik karşıya limanağzına...


Tembel tembel yüz, kitap oku, muhabbet et modeli bir gün geçirdik..

Bilal'in yerini böyle sessiz sakin bomboş görmek ayrı zevkti tabi..


Selfie'nin böylesine can kurban... Ah deniz ah....


1 Kasım Cumartesi sabahı Kaş'tan çıktık kahvaltı sonrası..

Yıllardır her Denizli'den geçişimde tabelasına iç geçirdiğim Aphrodisias'tı hedef..
Saat 13:30 gibi falan intikal ettik mekâna

Ara Güler'in 1950'li yıllarda bölgede kaybolması ile tesadüfen bulduğu bir antik kent Aphrodisias...Geyre köyü antik kentin üzerine kurulmuş... lahitlerde üzüm ezip şıra yapar, sütunları evlerine destek eder, tiyatroda, stadyumda davar otlatıp dururlarmış..
Şaka gibi bir ülkeyiz diyorum hep di mi...
Ara Güler antik kentin köy ile karman çorman olmuş halini fotoğraflamış.. Ve Yapı Kredi Yayınlarından çıkmış Aphrodisias Çığlığı diye de bir fotoğraf kitabı var. Görmedinizse Google'da aratıp göz atmanızı öneririm, öyle enteresan fotoğraflar ki..

Kentin şimdiki halini almasında en büyük pay arkeolog Prof. Dr. Kenan Erim'e ait -ki kendisinin mezarı da antik kentin içerisinde- Hayatının yarısını Aphrodisias'a adamış... İşin büyüğünü yapmış ama kentte kazılar halen devam ediyor..

Heybetli olduğunu hep işitiyor ve tahmin de ediyordum elbette.. Ama görünce büyülendim..
O kadar ihtişamlı binalar o denli kusursuz bir işçilikle inşa edilmiş ki..

Bir Lidya kenti sonra el değiştirip büyümüş tabi... 2. yy a dayanıyor kökü
çok önemli bir heykel okulu varmış.. ondan olsa gerek kusursu heykeller var müzede.. Müzesi de çok ihtişamlı..

Görmedinizse mutlaka ama mutlaka görün derim...

Hikayesini, yapıların özelliklerini vs. anlatmaya kalkışsam anlat anlat bitmez..
Meraklısına şuradan okumasını öneririm, güzel hazırlanmış bir site :


Ben sadece biraz fotoğraf paylaşacağım....

Ondan önce gezinin son noktasını da koyayım.. Şöyle ki: Aphrodisias'ı gezmek her ne kadar saatler almış olsa da -13:30 da girdik 16:30 u geçiyordu çıktığımızda sanırım- sonrası direk vurup yola Ankara'ya dönülürdü ama capon balığı kalmak istedi Denizli merkezde bir otelde yattık, Pazar sabahı kahvaltıdan sonra da çıkıp geldik evimize...


şimdi gelelim fotoğraflara:

Antik Kent'i gezerken tüm tabelaları bana bir minik capon balığı okudu.. :)


























dipteki not: fotoğrafların tamamı tarafımdan çekilmiştir. izinsiz almayınız kullanmayınız çalmayınız.. bu bir suçtur..  teşekkürler