29 Haziran 2014 Pazar

Hayat romanında koca bir bölümü noktalamak....

Daha önce bahsetmiştim aslında radikal bir kararın eşiğindeyim neye karar vereceğim zaman içinde netleşecek falan diye..
Bir süre oldu kararı kesin verip netleştireli
ve girişimde bulundum..
geçen ay ihbar zamanını da göz önüne alarak iş yerime bildirdim
ve 27 Haziran itibari ile yıllık iznime çıkarak temmuz sonu itibari ile de emekliliğimi talep ettim..

ta ta ta taaaaammm

evet yahu ben emekli bir kadın olmak üzereyim...
lalalalala çok heyecanlı :)

Tabi aslen beni yaş vurmuştu ve 54'e kadar çalışmak durumundaydım lâkin gözümdeki görme kaybı sebebiyle almış olduğum rapor ve engelli kadrosuna geçmiş olmam bana erken emeklilik hak etme şansı tanımıştı.. Kasım 2013'ten beri kazandığım bu hakkı artık kullanıyorum.... ve 1996 Kasım ayından beri çalışmakta olduğum Bilkent Üniversitesinden yaklaşık  18 yıl sonra 16 yılı dekan sekreteri olarak yaptığım hizmeti ardımda bırakarak ayrılıyorum...

verdiğim kararın kesinlikle en doğru karar oluşunun ve asla pişman olmayacağımın kanıtı kızımın şu cümlesidir :
"Annem artık talatın sekreteri değil Defne'nin Annesi"
başka söze gerek var mı bunun üzerine..

Doğum iznimden döndüğümde daha önce çalıştığım dekanım ayrılmış ve yeni dekan gelmişti, ilk günden benden nefret etti ve nefretini hiç saklamadı, çok kolay günlerim olmadı çok üzüldüm, çok yıprandım zaman içinde aldırmamayı öğrendim 7 yıl dişimi sıktım.. ve bitti....
gerçekten mutluyum..
bir burukluk varsa geride biraktığım 3-5 nefis insanı daha seyrek göreceğim diyedir
ve bir de eski güzel günlere olan özlem olacaktır ara ara...

Eda ile aynı ana denk getirmemiz ise yıllar içinde üzülüp yıpratıldığımız zamanlarda her daim
"şuradan aynı anda gitmek nasip olsun bize" diye ettiğimiz duaların ne denli içten olduğunun ve gerçekten haksız muameleye uğradığımız kanıtıdır bize göre...
Sefamız olsun :)



Çok güzel insanlar bıraktık ardımızda..
Hiç beklemediğim öylesi güzel insanlar öylesi güzel organizasyonlar yaptılar ki... duygulandık..
bir kısmı ile akıl edip fotoğraf çekmişiz bir kısmı ile çekmemişiz, çekmediklerim hoşgörsün, heyecanıma versin lütfen..
hepinize sonsuz teşekkür ederim...




Fakültem 18 yılımın ardından  bir girişimde bulunmadı... beklentim de yoktu zaten :)
bir ihtimal bunca yıldır yeri geldiğinde birbirimize destek olduğumuz yeri geldiğinde idare ettiğimiz fakültedeki sekreter arkadaşlar yılbaşlarında falan organize olduğumuz şekilde bir hoşçakal derler mi ki bize diye aklımızdan geçmiş olsa gerek ki Eda ile; hiç sesleri çıkmayınca başta şaşırdık biraz.. sonra ona da aldırmadık öküz ölmüş ortaklık bozulmuş, onlar daha çok yerime gelen yıllık izin hak etmediğinden bu seneki 5 günlük yaz nöbetlerinden yakayı sıyırmış olmanın dayanılmaz hazzına kaptırmışlar meğer kendilerini....
sefaları olsun :)
(bu ekipten tenzih ettiğim birkaç kişi var ki zaten kendilerini biliyorlar ;) )

sıfır beklenti sonsuz huzur hayatta..
bu düsturu edinmek lazım zaman zaman hala çuvallıyoruz tam olmamışız demek ki yaş 42'ye çeyrek var ama...

Dekanlığa vekalet döneminde bir sene bire bir öncesinde de ara ara çalıştığımız Varol Bey hediyesi, çok güzel cümlelerle doldurduğu kartı ile ta ofisime gelerek bana en güzel "yolunuz açık olsun" mesajını verince, farklı bölümlerden bir kaç hoca keza beni ofisimde ziyaret edince çok mutlu  oldum... Sevgili Lale Hanım haberi duyduğu an yemeğe davet etti bizi mesela Edoş'la.. ne kadar duygulandık...

Eda ile en büyük hüznümüz Aygukcuğumuzu geride bırakmak...


ama onun için de planlarım yok değill ;)

öyle ya da böyle koa bir devri geride bıraktım işte...
Bir safya kapandı hayatımda kasım 1996 da açılmış olan.. vay canına..

Son gün veda pastası süprizi Ayguk ve güzeller güzeli minik kızı Doğa'dan geldi..
Eda Aykut Doğa ve ancak 2 ay beraber çalışmamıza rağmen çok sevdiğim Aslı ve ben mum bile üfledik Bilkente vedamız şerefine...




Artık Defneye daha çok zaman ayıran
nice işkence ile verdiği kiloları hareketsizlikten hemencik geri almak yerine her gün spor yapabildiği için kilosunu muhafaza edebilen daha sağlıklı
iş dönüşü yorgunluk ve gerginlikle abuk sabuk geçiştiren değil de adam gibi yemekler pişiren
annesine gidip yıkılan değil de onun yükünü alan
istediği gibi gezen
dilediğince fotoğraf çeken
daha fazla okuyabilen
yazabilen
zaman ayıramadığı bir yığın hobisine zaman ayırabilen
ve eminim ki çok daha mutlu
bir kadın olacağım artık ben

e bu durumda

Sefam Olsun......


Hoşçakal Bilkent

son yıllardaki olumsuzluklarınla değil ilk yıllardaki güzel zamanlarında aklımda kalacaksın... ve kampüsünü ziyaretten geri durmayacağım hiç zira çok fotoğrafiksin ;)
bilgin olsun :)


bu da ofisten son seyfi :P
olmazsa olmazdı tabi...




12 Haziran 2014 Perşembe

Hakan Günday "Piç"

Eee ne zaman yazacak Hakan Günday acaba yeni romanını?

evet bildiniz bende seri tamam...
Hayli oldu aslında "Piç"i bitireli lâkin bir türlü fırsat bulup da yazamadım..

Yine güzeldi...
"piç" kelimesi ile kastettiği sözlük anlamıyla "babası belli olmayan çocuk" değil de bizim argoda serseri hırto tipler için kullandığımız mecazi anlamıyla "piç"

Romandaki karakterler bana biraz Kinyas ve Kayra'yı anımsattı.. İlk defa okuduğum romanlarınan birinde diğerinden izler buldum.. Belki de yok benzerlik de ben öyle algıladım, mümkün yani..


ve her zamanki gibi biraz alıntı altı çizili yerlerden (elbette çizdiklerimin tamamı değil yine ):

"insanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır. ancak sadece zamanın lehine işleyen zamanla zekasının katili ve kurbanı olan insan, intihar etmeyi utanç verici bulmuştur. ölümsüzlüğün, hayatta kalmaktan geçtiğini öğrendiği için varlığında yamanamaz delikler açarak kendine tecavüz etmeyi öğrenmiştir. böylece insanlığın unutamayacağı ve tanık olabileceği en korkunç gösteri başlamıştır.Kendisini hamile bırakn insan kendisini doğurmuş ve bir tecavüz bebği olarak atasının bıraktığı yerden ihaneti devarlmıştır."(S: 11)

"kadınlar piçlerle tanışırlar. sorumsuzluklarına ve hayatın işlevsel alanlarının dışındaki uzmanlıklarına hayran kalırlar. geçmişin, geleceğin, hatıraların ve ideallerin konuşulmadığı masalarda uzun uzun tarif edilerek hazırlatılan kokteyller içerler. bir sonraki iş gününde erişilmesi gereken verimlilik kotaları olmadığı için uzun uzun sevişilen yataklarda uyurlar. ve sabah, kadınlar piçlere aşık uyanırlar. doğru kişi tarafından çaldırılmasını bekledikleri telefonların yakınlarında sinirlenirler. aile ve dostlarıyla ayarladıkları tanışma randevularına tek taraflı iştiraklerden ötürü özür dilerler. sorumsuzluğun her türlü içten duyguya karşı duyarsızlığı da içerdiğini düşündükleri gecelerde ağlayarak uyurlar. ve sabah kadınlar piçlerden nefret ederek uyanırlar." (s: 45-46)

"hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. üzülürsün. pişman olursun. sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın" (s: 55)

"Gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır." (s: 58)

"Hayat, tren raylarına benzeyen iki paralel çizginin arasında ilerler. bu çizgilerden biri en alt, diğeri en üst hayat kalitesini belirler. çoğu insan bu çizgilere yaklaşmadan ölür. Yaklaşanlar ise, çizgiden ayrılamaz, çünkü mıknatıs gibidirler. elektronik televizyon oyunlarının en ilkeli oaln Pong'da siyah ekranın sağında ve solunda iki beyaz çubuk ve onların arasında gidip gelen beyaz bir nokta vardır. piçle, iki hayat kalitesi çizgisi arasında, o nokta gibi hiç zorlanmadan gidip gelebilen tek varlıklardır." (s: 65)

"Her şey dahil ve herkes dâhi! artık böyle. kimse aptal değil . ve her şey toptan. dünya artık bir tatil köyü. hayatın yeni kuralı bu. herkes her şeyi biliyor. sadece ben bilmiyorum çünkü ben her şeyden hariç ve herkesten aptalım." (s: 93)

"insan karşısına dürüstçe duygularını anlatmak isterken ne kadar çok konuşursa o kadar inandırıcılığından kaybediyordu." (s: 98)

"Kendimi beyaz kadranlı, romen rakamlı bir duvar saatindeki saniye çubuğu gibi hissediyorum. Sadece dönüyorum. Zamanın kendisiyim.

Geçiyorum." (s: 144)

"medeniyet duvarla başlar. duvar örmek çeşitli amaçlar taşır. bu amaçların ilki ayırmaktır: insanları, hayvanları, bitkileri ve şeyleri. daha sonraki amaçlar içeride ya da dışarıda bırakmaktır: insanları, hayvanları, bitkileri ve şeyleri. duvarlar örülür ve iki cephelerinde hayatlar gelişir. duvarsız bir dünya günümüz insanı cehennemdir. medeni insanın ruhsal dengesini sonsuza dek kaybetmesine elektrik, kanalizasyon ya da iletişim sistemlerinin çökmesi değil, duvarların yıkılması neden olacaktır. bu yüzden duvar ustalığı kapitalist anlamda ilk gerçek meslektir. Var olan en kalabalık, yarı gizli, güç dayanışması eksenli örgütün bu meslekten esinlenerek kendini vaftiz etmiş olması bir tesadüf değildir. Çünkü duvar, sıradan insanın tek garantisidir. savunulması gereken ilk siperdir. dünya üzerindeki mevcut düzenin devamı duvarların ayakta kalmasına bağlıdır. elleri alçılı duvar ustalarından elleri paralı bankacılara kadar duvarlar dünya nüfusunu gölgelerinde gizler. ancak duvarın hangi tarafında olunduğuysa, hayat tarzını belirler. geceyi sokakta geçirenlerse duvarların, dolayısıyla medeniyetin dışındadır. çöp torbalarıyla aynı kaldırımda uyuyanlar duvarları delmek isteyenlerdir. asla yıkmanın değil ancak sadece geçebilecekleri kadar bir delik açmanın peşinde olan organik matkaplardır. çünkü ister sao paulonun gecekondularında, ister koumbalanın ormanında, isterse de malaganın sahillerinde yaşasın, her insanın bir duvara ihtiyacı vardır. bu ihtiyacın devamı ise pencerelerdir. duvarın diğer tarafındakileri izlemek için inşa edilmiş saydam duvarlar." (s: 145)

"Entelektüel birikim zehirli atıklara benzer. İlk alıcıya tereddütsüz verilir. Damper kalkar ve ilk uygun görülen kişinin başından aşağı bilgiler, görüşler yağmaya başlar." (S: 206)