30 Mayıs 2014 Cuma

Hakan Günday / Zargana

ve bu da sondan bir önceki roman..
yazılış sırasıyla değil elbette, benim okuma sırama göre
herhangi bir senkron takip etmedim okurken, denk geldiğince...

Hep aynı cümleleri kurup sıkıcı olmak istemiyorum..
Özetle Hakan Günday'ın romancılığına hayran kaldım ben..



"Zor değil, dedi kendi kendine. İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter. Haritalara benzerler. Ölçeklerinin nereye yazıldığını bulana kadar korurlar esrarlarını. Sonra bir güneş kadar bilinir hayatları. Sarışınlara benzeyen hayatları... Güzel ama aptal hayatları.." (s: 12-13)

"Bir insan ya gitmek ister ya da kalmak. Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde binbir zevk ile hayatla sevişir. Kalanlarsa, vasat hayatlarını, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir. " (s: 53)

"Çocuklar karşılıklı susarlarken sıkılmazlar. genellikle yetişkinlerin sorunudur gözlerini birbirinden kaçırmak." (s: 122)

"Eskiden okuduğumuz bir yazar vardı: Jacques Rigaut. Ne diyordu biliyor musun bir cümlesinde? 'Bazen elimi yüzüme götürdüğümde bir burun, bir göz, bir ağız bulamamktan korkuyorum.' İşte böyle söylüyordu kitabında. O zamanlar benim için hiçbir şey ifade etmiyordu etmiyordu bu cümle. Ama şimdi bazen ben de korkuyorum yüzümü bulamamaktan. Hayatta sadece seni tanıyormuşum gibi geliyor. Sadece Rio'yu. Bazen başka hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum. Âşık olduğum insandan başka hiçbir şey bilmediğimi düşünüyorum bazen. Bu duygudan da korkuyorum. Hem de çok." (s: 175)

"

29 Mayıs 2014 Perşembe

Hakan Günday / Ziyan

Hakan Günday'a devam...
Bir kurgu ustası olduğuna inandığım Hakan beni Ziyan'da da şaşırtmadı..
Bir kadın için asla çekici olması olası olmayan bir konu olan "askerlik" olsun ana tema ve bir kadın sıkılmadan su gibi okuyup bitirsin..
Pes :)


Seriyi tamamladım tamamlıyorum..
Yakında Hakan artık yeni bir roman yazsa diyecek gibiyim :)




yine her çizdiğim bölümü aktaramayacağım, hayli çok..
ara ara alıntılar yapacağım:




"İntihar etmek serbest ama hayatta kalmak korkunç sonuçları olan bir suçtu. Bu yüzden dikkatli olmak gerekiyordu." (s: 25)


"Ben ruhun varlığına inanmam. Ölümden sonra hayatta kalan hiçbir şey yoktur. Beden, insan zihninin organik düzeneğidir. Çlışıyorsa, hayattaysa düşünce üretir. Beyindeki elektrik akışının sona ermesiyle ne ruh kalır ne de zihin. Nasıl bir akü, elektriğin kendisi olduğunu iddia edemezse, insan da enerjinin kaynağı olduğundan söz edemez. Ama hayalperestlik ölümlüye hastır. Tanrının yansıması olduğunu iddia etmek, ölünce ona dönmek, ölümlü bir deri çantada, ölümsüz bir ruh taşımak. Çocuklar için bütün bunlar. Anlaşılması gereken, bedenin bir depo olduğu. Boşaldığı zaman imha edilen bir depo." (s: 37)


"Gurur bazen tek noktadan kırılıyordu. Bir kemik gibi. Birbirinden ayrılan iki uç da sızlıyordu. Çevresindeki et şişiyor, içinde öfke ve üzüntü iltahapları birikiyordu. Bazen de gurur paramparça oluyordu. İşte o zaman zor kaynıyordu. Gurur parçalarını bir araya getirmek için platinler, çivilerle tutturmak gerekiyordu. Bu çivilerin en sağlamı da intikam oluyordu." (s: 54-55)


"Her gece aynı kâbusu görmek ne demek bilir misin? Önce önemsemezsin, gülersin. Sonra tedirgin olursun. Sonra uyumaktan korkarsın.
...
Bir kâbus, bir insanın hayatını kâbusa çevirebilir mi?Eğitimini yarıda bırakmasına neden olabilir mi? Onu delirtebilir mi? İnan bana hepsi olur. Hepsi olur ve sonra her şey için çok geç olur." (s: 95)


"Dünyanın bütün ordularının bütün üniformaları aynı kumaştan dikilir asker. Görünmezlik kumaşı. İçine girdiğin anda kaybolursun. Seni kimse bulamaz..." (s: 119)


"Hiçbir şeye dönüp bakma. Özellikle de kendine. Bozuk bir fotoğraftan başka bir şey göremezsin. Üzerine tek saniye binsin, sesler bile değişir. İnsan doğru hatırlayabilen bir mahluk değil. Bu yüzden hatırlamaya çalışma" (s: 145)


"genler, zamanı tanımıyordu. Zamanın onlara bir hükmü yoktu. Düz bir çizgiden çok, bir küreydi zaman. Mükemmel bir küre. Geçmiş yeterince derine gömülürse gelecekten çıkıyordu." (s: 232)



Bir Sergi Açılışı Akşamından....


Soma katliamı sebebiyle buruk bir açılış geçirdik…
Kokteylimizi iptal ettik, sadece açılış yaptık…
Bu sene çalışma gruplarında fotoğraflarım vardı yıl sonu sergisinde
Fotoğrafın F leri çalışma gurubu ile “İç İçe” sergisi yaptık.. Öznesi fotoğraf olan fotoğraflar çektik.. Üçleme yaptık

Canım Örtmenim İsa yine sonsuz destek verdi bize... Fotoğraf hayatımın en bi iyi ki si İsa örtmenim :)


Biraz kavramsal bakalım konuya istedik olabildiğince…
“İnsan gider fotoğraf kalır” demeye çalıştım ben..
Olabildiyse….







Ve vazgeçilmezim Güneş Baskı.. Sevgili Nezaket'in sonsuz destek ve çabasıyla çıktı sergi...




Tam olarak fotoğraf demek mümkün değil aslında bu baskılara.. baskı güzel bir tabir sanırım…
Her geçen gün betonlaşmamız, doğaya, kırsala savaş açmamız sebebiyle biraz doğaya, kırsala dönelim yüzümüzü istedik “pastoral” çalıştık..
Güzel sergi oldu…
Çok net fotoğraflayamadım, baskıların scan’lerini de almadım henüz.. ona sebep bu kareleri koyuyorum mecbur…









Bitanem yakışıklım Büücüğümün özellikle üçlemede asistanlık yaparak bana çok çabası vardı fotoğrafların oluşmasında... açılış günü de eksik etmedi nefis varlığını yanıbaşımdan .. 



Bir sezonu da böyle noktaladık işte….

Daha güzel günlerde daha içten gülüşlerle süslü açılışlar olsun dilerim….


dip not: gecenin ilerleyen saatlerinde yüksek topuklara isyan eden ayaklarıma babet huzuru sağladım.. ;) çaktırmayın :)

22 Mayıs 2014 Perşembe

Acı Çekmek Özgürlükse....



"özledim" dedi kadın...
"özledim" dedi adam -ki özlediğini hiç dile getirmezdi eskiden özlese de.. Ya da, belki hiç özlememişti önceden, ilk özlemesiydi kadını belki...

sarıldı kadın...
sarıldı adam - ki öyle sarılmazdı olur olmaz, mesafeli adamdı kendi tabiriyle.. ciddiydi..

gülümsedi kadın...
gülümsedi adam - ki çatık kaşlı olmaktı imajı; gülmezdi pek.. gülümsemezdi

konuştu kadın...
konuştu adam - ki susmaktı tercihi, susardı, hep susardı

ağladı kadın...
ağladı adam - ki erkekler ağlamazdı.. asla ağlamazdı


sonra?

sonra
sonrasızlığa uğurladı kadın adamı...
sonrasızlığa uğurladı adam kadını...

köhne bir mahalle kahvesinden derinden müzik ssesi geliyordu...

"Aramakmış oysa sevmek... / Özlemekmiş oysa sevmek...
Bulup bulup yitirmekmiş / düşsel bir oyuncağı...."


Ahmet Kaya - Acilara Tutunmak paylaşan: yakinda

16 Mayıs 2014 Cuma

.....................

f: internetten alıntı

Sözcüklerin bittiği...
ruh sağlığımı yitirdiğim
bir noktadayım ben 3 gündür...

12 Mayıs 2014 Pazartesi

"DÜNYA AĞRISI" - Ayfer Tunç

Taş-Kağıt-Makas isimli romanından sonra hep okumak istediğim, özellikle Yeşil Peri Gecesi ve Kapak Kızı isimli romanlarının beni sürekli cezbettiği bir yazar Ayfer Tunç..
Ama bazen bana böyle olr, çok istediğim halde bir türlü sırayı o kitaplara denk getiremem..
Ayfer Tunç'ta yine denk getiremedim, gittim son romanı "Dünya Ağrısı"nı aldım..

Hiç pişman olmadım hatta zaman kaybetmeden diğerleri de okunmalı dedim durdum...

okumayı istediklerime yetişemiyorum ki... pooffff

Yalnız ben Can Yayınlarında hep o klasik beyaz kapaklara alışmışım, yadırgadım bu çizgisinden çıkmış renkli kapak yaklaşımını. Vardır mutlaka bir bildikleri ama ben alışkanlıklarımdan kolay vazgeçemiyorum mudur nedir bilemedim ki...



ve her zamanki gibi altını çizdiklerimden biraz aktarayım:

"Bir gece 'Hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır, başkalarının kuyularına atar' dedi.

Mdenci 'Başkalarının kuyuları daha mı iyi?' diye sordu

'İyi diye bir şey yok. Ama insan kendi hikâyesini bilir,  kendi hikâyesinden sıkılır." (s:12)

"-Hafızası insanın düşmanıdır-
...
-Unuttum, kurtulsum sanırsın ama öyle bir şey yok. Yaşanmışlıktan kurtulmak yok. Toprağa g.rene kadar takip eder seni olmuş olan " (s:12)

"...aşk bir yıldırımmış, şanslıysan çarpılırmışsın, değilsen yanındakinin başına düşermiş" (s:33)

"Anlatabilmek için anlatılacakların olgunlaşmasını beklemek lazım. Bir acıyı zamansızca anlatmak dokusunu bozar, beklemek lazım" (s:71)

"Yoksulluk ve çaresizliğin dayanılmaz bir kokusu var, ayda yılda bir yıkanıyor olmanın yol açtığı bir koku değil bu, daha derin, daha içerden, sessiz bir çığlık gibi, yoksulluğun damgası gibi, yoksullar kokularıyla işaretleniyor, bu koku insanın içini eziyor, insanı uzaklaştırıyor onlardan, yoksullardan ve itilmişlerden" (s: 79)

"Anlatmak acıyı gidermiyor ama uyuşturuyor." (s: 143)

"Geceler niye var? Geceler sorular ve cevaplar, günahlar ve itiraflar için var" (s: 184)

"Sevginin taşlaştığı yerde öfke kolay köpürüyor, sıcak suyu görünce anında kendini bırakan sabun gibi" (s: 191)

Zaman bir değirmen taşı.
...
Taşın işi dönmek sanırsın, halbuki öğütmektir." (s: 221)

"Burada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı? Dünyada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı? Yok. Dünyanın kendisi ağrı." (s:237)

"Aşırı sevilmek iyi bir şey değil... Bağımlılık yapıyor kurtulamıyorsun. İşin kötüsü kurtulmak isteyip istemediğini de bilmiyorsun. Bu yüzden sürünüyorsun, yıllarca. Aşırı sevilmek insanı süründürüyor." (s: 280)

"Saf aşk diye bir şey yok... Yeryüzünde saf olan hiçbir şey yok. Her şey bir şeyle katışık. Mdenler bile." (s: 282)


11 Mayıs 2014 Pazar

A-N-N-E... en sıcacığı sözcüklerin

Özel günler sancılı biraz..
kimi seviyor
kimi ticari diyor
kimi yara alıyor..

ben kutlayanlardan yanayım
beni yaralayanları da oluyor (Babalar günü mesela)
ama yine de kutluyorum hep...

herkesin görüşüne saygım var..

annelikle ilgili geçen sene uzun uzun  yazmıştım şu yazımda
hâlâ güncel..
hep güncel kalacak
yinelemiyorum

Annelerin en bitanesi canım Annemi..
Beni anne yapan yaşama anlamım birtanem kızımı
ÇOK SEVİYORUM

anne olan
olmayı isteyen
ol(a)masa da anneliği içinde hisseden
bütün dişilerin kutlu olsun günü......





8 Mayıs 2014 Perşembe

Sergi Zamanı ;)

Efendime söyleyeyim geldik bir sezonun daha sonunaaaaa..
sergi zamanıııııııııııı

Bu sene yeni bir atölyeye katılmamıştım, geçmişte katıldıklarımdan "çalışma grubu" kurup bu çalışma grubundan sergi çıkartmayı becerebilen iki ekip içerisinde yer alıyorum..

"Fotoğrafın F'leri"nden İsa dahil 10 kişi bir sergi çıkarttık..
"İçiçe"
Üçlemelerden oluşuyor.. Toplam 30 fotoğraf yani...
 Kendi fotoğraflarım bana sorulsa daha iyi olabilirdi hayal ettiğim gibi olmadı ancak ekibin diğer üyelerinden nefis işler çıktı...
Görülmeye değer..
Gelirseniz pişman olmazsınız....

Güneş Baskı Teknikleri Çalışma Grubu dernekte çalışma grubu ruhunu en iyi yaşatan ekip bence.. Geçen yıl da Natürmort baskılarla hoş bir sergi çıkartmıştık
Bu sene konumuz Pastoral..
Konu aslında çok da benim çalıştığım fotoğraf çektiğim bir dal değildi ama yine de yaptım elimden geleni
7 baskımla sergide olacağım..
Geliniz, görünüz :)


o halde 20 Mayıs 2014 Salı akşamı saat 19:00'da ÇSM'de buluşmaya ne dersiniz?

3 Mayıs 2014 Cumartesi

AZİL -- Hakan Günday

Hakan Günay okumaya geç başlayanlardanım..
"Az" ile başladım -ki bence çok doğru bir şeçimmiş-
Kendine has tarzı insanı fena çarpıyor...
Son bitirdiğim "Azil"
Daha kat edilecek yolum var ama Hakan Günday'ın yazma hızına yetişebileceğimi umuyorum. Okumadığım romanı kalmasın istediğim yazarlardan kesinlikle.
Okuduğum her romanı olağaüstü kurgusu ile yazarına şapka çıkarttırdı bana..
Azil'de de durum değişmedi...
"Bu kurguları nasıl yapıyor bu adam arkadaş yaaaa" dedim mi?
valla da dedim...

Biraz alıntı da paylaşayım kitaptan..  elbette altı çizili cümlelerin tamamı değil yine.. tamamı bir hayli çok zira
ve önerir misin diyen var ise cevabım:
kesinlikle..


"Tek başına işlenen suç bir göktaşıdır. Sırtında sadece sahibine yer vardır. Ancak suç, var olan en güçlü tutkaldır. Suçun işlenmesinde payı olanların her biri, birbirine yapışır. Her ne kadar birbirlerinden kaçmaya çalışsalar da suç çekimi onların ayrılmasını engeller. Sanıldığı gibi suçun işlendiği yere değil, birbirlerine dönerler. Çünkü suç güvenli ve güvenilir değildir. Güvensizlik, yirmi dört saatlik gözetimler gerektirir. Suç ortakları birbirini gözetler." (s: 13)

"Sayesinde var olduğumuz zamanın seni taşımasına izin ver. Unutma ki zaman, gidecek yeri olmayanların evidir. Sadece zaman onları ileriye taşır. Ölümcül bir hastalığa sahip olan ile intahar etmekten yorgun düşenin ortak noktası, ilerleyen zamanda geri gidiyorlarmış gibi görünmeleridir. Ancak bu, ilerleyen bir trenin sadece son vagonuna kadar yürümeye benzer. Sonrası yoktur. Beden sahibi olan, ilerlemek zorundadır. Zamana güven. Yaşarken asla varamayacağın yerlere seni o götürür." (s: 15)

"Sevgi tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. Biri düşerse diğerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. Ancak sevgi, kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi. Aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker." (s: 19)

"Hiçbir hayal, gerçekleşmediği sürece mutlak değildir." (S: 23)

"Aynı zihinde yer alan karşıt düşünceler birbirini yok eder ve ışığa dönüşürler." (s: 28)

"Çelişki seni öldürür, çelişki işkencedir. Çelişki buz tutmuş bir göldür. Çelişki buz tutmuş gölün çatladığı andır. Çelişki göldeki çatlağa saplanıp donmaya başlamandır. Çelişki, yardım istemek için açtığın ağzına dolan sudur." (s: 29)

"Her şey ve herkes ışık yayar. Sonuç, nedenlerin aydınlattığı noktada, nedense sonuçların aydınlattığı noktadadır." (s: 30)

"Düşünceler mükemmel ancak davranışlar kusurludur." (s: 31)

"Hiçbir davranış, düşüncenin gerçek tercümesi değildir." (s: 31)

"Zihin sınırları içinde, düşüncenin duygudan başka düşmanı yoktu ve sen bunun farkındaydın." (s: 32)

"İlişkilerin zaman içinde sıcaklığını yitirmesi doğaldır. Geçmişe özlem duymak, sadece zaman kaybıdır." (s: 41)

"Tanrı'nın Tanrısı yok. Biz ona inanıyoruz ama hiçbir şeye inanmıyor. Belki de tek gerçek tanrısız, Tanrı'nın kendisi, tanrısızlık Tanrı'ya mahsus! Bu yüzden kurallarda asalet ve adalet arama! Çünkü Tanrı ne asil ne de adil olmak zorunda!" (s: 70)

"İnsanlığın bin bir çabayla iki bin yılda yarattığı ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda da internet tarafından yutulmuştu. Dokuz yaşındaki kızların babalarıyla seviştiği uzun metrajlı filmleri, yanlışlıkla bir kez görenler, gözlerini ekrandan bir daha ayıramıyordu. İletişimin internetle yaygınlaşması, bireyin suçla karşılaşmasını tesadüf olmaktan çıkarmıştı. Toplum gözünde suç olan, bireyin dünyasında vazgeçilmez hale gelmişti. Toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeniydi. Toplum ile bireyin arasına teknoloji girmişti." (s: 103)

"İyilik, ilk öğretilendi ancak gerçek değildi. Yaratılması olanaksız eserler gibi, iyilik de bilinen boyutlar dahilinde var olamayacak kadar hayaliydi." (s: 149)

"Müslüman olduğunuzu varsayarak söylüyorum: Allahsızlık, Allah'a mahsustur. İnsanın kaybetmekten korktuğu bir Tanrısı, ancak Tanrı'nın tükenmeyen insanları vardır. Dolayısıyla sorgulanması gereken Tanrı'ya atfedilen niteliklerdir. Tanrı'nın varlığı yerine iyiliği ya da kötülüğü hakkında kuşkuya düşmek gerekir. Unutmamak gerekir ki Allah'ın dediğinin olduğu bir dünyada yaşıyor ve her saniye ölen bebeklere tanıklık ediyoruz. Üzerinde düşünülmesi gereken iki soru var: Birincisi: Günümüz dünyası kimin eseridir? İnsanın mı Tanrı'nın mı? İkincisi: İnsanlığın mutsuzluğu, kutsal bir gereklilik midir? Yanıtlarını düşünmeye cesaret etmek, insanın kendine doğru atacağı ilk adım olacaktır." (S: 150-151)