30 Ocak 2014 Perşembe

Kadın Müzesi Ne La?..

Şöyle bir habere denk geldim sanal alemde (haber için  tıktık: )
"İzmir'e Kadın Müzesi Açıldı"
hööö dedim
o ne laaa?

Kadın Müzesi nedir arkadaşım ya birisi bana açıklamak ister mi acaba?

TDK'ya bakıyor ve müzenin tanımını okuyorum
Aynen şöyle diyor:

müze 
isim (mü'ze) Fransızca musée
isim Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı

Şimdi bu durumda "sanat ve bilim eseri" miyiz? "sanat ve bilime yarayan nesne" mi?

İnsanız sanıyordum ben..
Kandırıldım mı bunca zaman?

Ben kadına atfen bir şeyler yapılıp, sanki insan erkekmiş de kadın da aciz ayrıcalıklı vs. bir varlıkmış gibi yapılan muamelelere çok gıcık oluyorum...
Aynı sebeplerle 8 Mart Kadınlar günü geyiğine de kılım mesela..

Erkek günü yok Kadın günü var
Erkek müzesi yok Kadın müzesi var

Sebep?????????

Ha geçmişte önemli yer tutan kadınlardan söz etmekse bu müzeyi açmaktaki amaç neden "İnsanlık Müzesi" değil?
Neden bu ötekileştirme..?
Kadından da söz etsin, erkekten de.. Biri olmadan mümkün mü diğerinin var olması?

En fenası da bu ötekileştirmeyi ayakta alkışlayan kadın kesimi..

En çok hemcinslerime kızıyorum böylesi durumlarda...

"İnsan" kavramından kopartılıp "kadın" diye ayrılmak? bunun alkışlayacak nesi var?

insanlık olmasın tamam ama
yanyana iki müze olur
biri erkek
biri kadın
hadi peki diyelim ona da..

bu ne şimdi?

valla uyuz oldum yaaa

bu şekilde ötekileştirilmeyi alkışlayan, bundan memnuniyet duyan, bunu bizzat kendi yapan hanımlar hiç darılmayın ama bana sorarsanız sırf karşıdaki adam tahrik olmasın diye kendini paketleyip ucubeye dönüştüren kadınlardan bir farkınız kalmıyor gözümde..

öyle yani..

oh içimi döktüm rahatladım yaaa

22 Ocak 2014 Çarşamba

"seni seviyorum" demenin bin bir türlü şekli var...

benim babam hiç bir gün bana "seni seviyorum" demedi..
onun seviyorum deme şakli başkaydı..
ben anladrdım elbet sevdiğini
ama o gittikten sonra çok emin oldum ne denli sevildiğimden..

bin bir türlü şekli var seviyorum demenin..
babamın yollarından birisi "nar"dı
evet nar..
basit bir nar
çok seviyorum diye ben işteyken oturur soyar ayıklardı koca bir kaseye
iş dönüşü bulurdum hazır ve nazır koca bir kase narı emrime amade
kaşık kaşık yerdim

şimdi ne zaman kızıma nar ayıklamaya dursam gözlerim doluyor....



Babamın bir başka seviyorum deme yolu da pişmaniyeydi!
Bayılırım..
Bilirdi bayıldığımı
Ulus'ta bir şekerci vardı ismini bile bilmediğim
ama en güzel orada olurdu pişmaniye
ve ne vakit Ulus'a gitse babam koca bir paket pişmaniye ile gelirdi
bana özel..

şimdilerde kendi kendime bulup da alırsam yiyorum pişmaniye...

boğazım düğümlene düğümlene....



Basit şeylerde saklı büyük anlamlar..
çok basit..

görseller: Neslihan K.T. / Ocak 2014--ankara

20 Ocak 2014 Pazartesi

iy ki dooodun Büü

kadehimi;
nicelerine...
sağlığına...
şerefine...
kaldırıyorum
Huzurla..

İyi ki Doğmuşsun Sevgilim...


15 Ocak 2014 Çarşamba

"Seni benim vücudumdan kesip aldılar, beni uyuşturmadan. Yarımı benden aldılar, en güzel yarımı. Yeniden çık diye senin parfümünle suluyorum kendimi."

Fuar'dan aldığım kitaplardan birisiydi
Jean-Louis Fournier
"Dul"

daha önce okumadığım bir yazardı..

kitabın türü "anlatı"
eşini ölümünden sonra yaşadıklarını anlatmış..
benim tuttuğum günlüklerimi anımsattı bana
kimi eşine hitaben kimi herhangi birine hitap etmeden kısa kısa notlar düşülmüş..

Genel olarak kedınlar daha genç olduğundan evliliklerde erkeklerden daha geç ölürler ya da karısı ölünce vakit geçirmeden evlenir erkekler

Kadınlarda durum daha farklıdır.. Kocası ölen kadın genel olarak kalan ömrünü yalnız tamamlar.

Buna sebep biz -en azından ben- dul kadınların hissettiklerine, yaşadıklarına aşinayım da dul bir erkeğin gözünden bakma şansım hiç olmamış hayata.
Bu kitapta o fırsatı buldum
ve itiraf etmeliyim ki tahminimden daha çok etkilendim..
çok doğal
çok insan...
çok olduğu gibi her kelime...

ölüm soğuk..
ama gerçek..

insan ister istemez düşünüyor irdeliyor kendi evlilik hayatını
ve geçiriyor aklından
"hangimi önce gidecek acaba"...

okumanızı tavsiye ederim...

bir kaç alıntı paylaşmak istiyorum:

"Sylvie beni terk etti. Ama başka biri için değil. Güz yapraklarıyla birlikte kibarca yere düştü. Irmaktan geçen bir kuşun gagasının rengini tartışıyorduk. Aynı fikirde değildik, ona sen göremezsin dedim, gözlüklerin yok. Güzel durmadığı için takmak istemediğini söyledi. Uzağı iyi görüyorum dedi ve sustu, sonsuza kadar. İtfaiyeciler geldiler, ateşi yeniden canlandırmayı başaramadılar. Sylvie son nefesini vermişti." (s:9)

"Boynuz Burnu'nda bir yelkenlideyim. Deniz beyaz, gök siyah. Yelkenleri indirdim, kamaranın dibine çömeldim, başımı ellerimin arasına aldım. Ortalığın yatışmasını bekliyorum. İyimserim, yatışacağına inanıyorum. Fırtınalar, kar gibi sonsuz değildir." (s: 12)

"Işıl ışıl Sylvie öldüğünden, sönüp gittiğinden beri ev oldukça karanlık, yarı gölgede yaşıyorum. Ne kadar ampül değiştirsem, ne kadar güçlülerini koysam değişmiyor, sürekli karanlık." (s: 13)

"Çok tuhaf, insanlar büyük bir mutsuzluk yaşayanlara mutluluktan bahsedemiyor.

Anlamıyorum. Aslında tam da büyük bir mutsuzluk halinde mutluluk dileklerine ihtiyaç vardır, halihazırda mutlu olanların ihtiyacı yoktur. Mutsuz olduğunuzda, sanki herkes öyle kalmanızı diliyor. Sonsuza kadarç" (s: 16)

"Bana inanıyordu. onun sayesinde ben de kendime inanmaya başladım. O dönem neredeyse bir hiçtim, şimdiyse neredeyse bir şeyim.
...
Sadece küçük mutsuzluklar için ağlıyorum, büyüklere ağlamıyorum. Ve sanırım gözyaşım kalmadı. Küçükken hava ne zaman soğuk olsa ağlardım. Gözyaşı kaynaklarımı kurutmuş olmalıyım." (s: 23)

"Sana kendimden bahsetmeyi özlüyorum. Kendi kendime konuşmayı öğrenmeliyim.

Birlikte, kırk yıl boyunca hiç sıkılmadık. Bence bu bir işaret. Gerçek bir çift olmuştuk. Aynı şeyleri, aynı evleri, aynı insanları, aynı şarapları, çoğunlukla aynı filmleri, aynı çiçekleri, aynı kedileri severdik. Aynı şeylere gülerdik." (s: 25)

"Asla yaşlanmayacaksın, asla o çok korktuğun Alzheimer'a yakalanmayacaksın, en güzel halinle, kıvrılarak düşen bir yaprak gibi gittin. Paraşütçüler yere inerken takla atarlar, ama sen göğe yükselmeden önce yaptın bunu.

Biraz daha sabredebilirdin, birlikte gidebilirdik. Dünyanın sonuna çok zaman kalmadığını söylüyorlar." (s: 27)

"Yaşayanlar aynı anda ancak bir yerde olabiliyorlar, ölüler ise her yerde" (s: 31)

"Seni benim vücudumdan kesip aldılar, beni uyuşturmadan. Yarımı benden aldılar, en güzel yarımı. Yeniden çık diye senin parfümünle suluyorum kendimi." (s: 33)

"Eski dostlarımla maziyi yad etmek hoşuma gidiyor. İyi bir hatıra iyi bir şarap gibidir, yalnız içmemek gerekir. Akranlarımın birer birer öldüğünü gördükçe, beni en çok 'hatırlıyor musun?'diye sorabileceğim kimsenin kalmayacağı gün korkutuyor." (s: 37)

"İkimizden hayatta kalan benim, yola tek başıma devam etmem gerekecek. Peki bunu isteyecek miyim?

Sokakta çiftler gördüğümde kendi kendime şunu soruyorum: Önce hangisi ölecek?" (s: 45)

"Kitaplarda yazar ne isterse o olur, patron odur, hayat öyle değildir." (s: 58)

"Yakınlık duyduğum insanların fotoğraflarını çekmeyi sevmiyorum, öldükleri zaman o fotoğraflara bakmanın vereceği acıyı hesap ediyorum. İnsanların fotoğrafları, onlardan bir hatıra olsun diye, öldüklerinde tamamen yok olmasınlar diye çekilir gibime geliyor. Birinin fotoğrafını çekmenin uğursuzluk getireceğini hissediyorum." (s: 59)

"İnsanlarda beni duygulandıran şey, biyolojik olarak tükenmeleri. Onları ölüm döşeklerinde düşünüce duygulanıyorum; adi, şişko, aptallar bile, biliyorum ki öldükten sonra daha az adi olacaklar, öyle aptalca şeyler söylemeyecekler." (s: 75)

"Saatini buldum, sana aldığım saat. Hala çalışıyor, keşke o dursaydı." (s: 88)

"Devamlı akan su durduğunda serinliği özlenir, yana ışık söndüğünde aydınlık özlenir ve insan karısını kaybettiğinde de onu ne kadar çok sevdiğini anlar. Anlayabilmek için en kötüsünün başa gelmesini beklemek ne acı. Neden mutluluğu, ancak çekip giderken çıkarttığı sesle tanıyabiliyoruz?" (s: 90)





13 Ocak 2014 Pazartesi

Bir kitap fuarı macerası...

Geçen sene de gitmiştik Defne ile Ankara Kitap Fuarı'na, Cumhuriyet Yayıncılıktan ve benzer bir iki yayınevinden başka bakacak şey bulamamıştık
Enteresan sakallı ve enteresan başörtülü beyler ve hanımlar bol miktarda idi, yeşil sermaye destekli yayınevleri geniş geniş yayılmışlardı ve ilahiler dinliyorlardı bağır çağır..
Bu nedir yahu.. Okuyan kesim sadece bu kesim midir demiş bir kaç yazardan Defne için imzalı kitap alıp hızlıca uzaklaşmıştık ortamdan..

Bu yıl hiç gidesim yoktu sinirlerim bozulur diye..
Lakin bir kaç arkadaştan fuar profilinin bu sene çok farklı olduğunu işittim.
Dün son günüydü, Büü dedi hadi gidelim diye Defne ile benim canımıza comcom tabi..

Gerçekten de Fuar alanında "gezi" imzası gayet net görülebiliyordu. İlahi yoktu, bol bol Atatürk, Deniz Gezmiş, Che posterleri çarpıyordu göze...Katılan yayınevleri hayli kaliteliydi.. Hele bir sahaflar sokağı yapmışlardı ki, beni benden aldı...Değil saatler günlerimi geçirebilirim rahatlıkla o rutubetli eski kağıt kokusunu soluyarak..



Yeni baskısı olmayan eski baskısı da piyasada bulunmayan bir kitaba rastladım tesadüf deşerken eskileri..
edouard boubat fotoğraf sanatı

kaptım tabi hemen :)



Bilgi Yayınevinde Ayla Kutlu konuktu imza vermek için.. Tam da onun romanlarını almayı aklımdan geçirirken süper denk geldi.. Almayı istediğim kitapları aldım.. Hem de imzalı...
Defne'de bir kitap seçti kendisine Ayla Kutlu'dan tabi ki onunki de imzalı :)

Arada yorulup bir kahve molası verdik... Kahve'nin sunumunu şıklığına son derece zıt sunanları vardı.. Vallahi az daha Defne de ben de dayak yiyeycektikadamcağızlardan..
Neyse fuarın son günü yorgunluğuna verip gülüp geçtik... Onca kitap arasında keyfimi kaçıracak değildim ya..



Yapı Kredi Yayınları standından kendimi kaybettim. Büü ve Defne daralıp kolumdan çekiştirmeseler daha da  kalacaktım sanırım orada...
İflah olmam ben..
Bir yığın ganimet toparladım...



Hoş kızım da benden aşağı değil kitaplı ortamlarda kendini kaybetmek konusunda.. O da benim gibi bir yığın ganimet toparladı.. Timaş yayınevi asla tercih etmediğim yanına yaklaşmadığım bir yayınevi ama Defnecen taa uzaktan Profesör Pi serisini görüp, "Bunu istiyorummmm" diye arızaya bağlayınca, her ne kadar tercih etmediğimi ve neden tercih etmediğimi anlattıysam ve o da çok net anladıysa da "ama anne bu matematiği sevdiriyoooo" diye ısrarcı olunca ben inatçı olmadım. Bakarsınız hakikaten seviverir matematiği bir mucize olur da :D
Kitap almak konusundaki geniş ilgisini okumak konusuna göstermiyor son zamanlarda Defne Hanım, ama çok üstüne düşmüyorum, geçici olduğunu olgunlaştıkça okumanın vazgeçilmezi olacağını düşünüyorum. Sorun kitabı eline alana kadar, bir defa aldı mı kopamıyor dibine kadar okuyor zilli, o yüzden de eline almıyor o kadar ayarsız enerji bir çocuk ki o kadar uzun süre koltuğa bağlanmak zoruna gidiyor sanırım ...
Dün gece aldıklarından "Aklını Arayan Çocuk" isimli olanını bir çırpıda okudu mesela..



Biri bana dur diyebilir mi aciiiba
Konu kitap oldu mu ben kaptırıp gidiyorum da yazmaya ... o bakımdan yani :)


11 Ocak 2014 Cumartesi

Boyumuzdan büyük pabuçların üzerinden bakardık dünyaya....


















fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman/ocak 2014-ankara


büyümeye özenmekti çocukluk...
boyumuzdan büyük pabuçlarının içinde annemizin
boyumuzdan büyük düşler kurardık...

sonra
bir baktık
tıpatıp oluyordu artık o topuklu pabuçlar ayaklarımıza
ama hiç sinderella olmuyorduk biz..

büyümüştük sadece
ve "büyük" olmak
boyumuzdan büyük pabuçların üzerinden göründüğü gibi değildi
anladık...

boyumuzdan büyük düşlerimiz
boyumuzun minicik olduğu yıllarda kaldı...
artık
ayağımıza tıpatıp uyan topuklu pabuçlarımız
ve güdük hayalciklerimiz vardı...






2 Ocak 2014 Perşembe

"Demli, dingin boş inan ki ötesi"

Ufak bir kız olduğum zamanlar aklımdan geçirirdim..
2000 diye bir yıl olacak
ben onu göreceğim
ve hesaplardım
o yıla gelindiğinde..
yani 2000''e gireceğimiz yılbaşında 27 yaşında olacağım
diye
vay be derdim
ne büyük yaş...
şimdi o 2000 üzerinden 13 tane daha 365 gün devirmiş 14 cüye merhaba demiş kocaman 41 lik bir kadın olarak o çocukça düşüncelere gülümsüyorum...
Zamanın nasıl da hızla akıp gitmekte olduğu ise malum belli yaşı geçen her insanın klişesi...

2014...
hoşgeldi


benim için çok önemli bir kararın yılı olacak...

yaşam akışımı tamamen değiştirme ihtimalini tutuyorum avuçlarımda...
bu ihtimali elde etme düşüncesine sahip olduğum zamanlar saniye düşünmeden vereceğim bir karar olarak baktığım kararı vermek o ihtimal gerçeğe dönüştüğü vakit o kadar da kolay görünmüyormuş insana....

kafam karışık biraz...

ama umutluyum ben 2014'ten
her şeye inat güzel olacak bence..
evet evet
güzel olacak...

bakalım ilerleyen günler haftalar aylar nasıl şekillenecek...

şimdi biraz dinginliğe ihtiyacım var..
evet sanırım tam olarak istediğim bu kararımı verene dek...
demlenip
dinginleşmeliyim..