30 Kasım 2012 Cuma

Ordan burdan Benden...

Bu aralar bir enerji fazlası var bende nedense.. Eskiye kıyasla daha çabuk uykum geliyor falan ama bir diğer taraftan da böyle eller havaya hoppidi zippidi kıvamlardayım.
Yılbaşı yaklaşıyor, ama ben bu sene moda girmiş değilim. Havalar mevsim normallerinin ziyadesiyle üzerinde seyrediyor diye belki de benim bu moda giremeyişim.  Edoşla onlara yılbaşı ağacı ve süsleri alışverişi yaptık öğlen. Benim de aklımdan geçti evdekini çıkartsam diye... Bir yandan da bu sene süslemesem mi; sonra kaldırması pek eziyetli falan da diyorum.. Bu ne yaman çelişki..

Kırmızıya pek sardım bir de şimdilerde; yılbaşının yaklaşması ile uzak yakın alakası yok.. Bilmem öyle işte.. Denk geldi belki de..

Ortada dolanıp duran kıyamet, 21 Aralık, dünya batacak, yok 2 ay güneş doğmayacak falan kehanetlerine de çok gülesim geliyor. Ne komik insanoğlu ha. Ciddi ciddi inananlar var ha buna; valla. 2000 yılında da bütün bilgisayarlar çökecekti falan.. 12. yılı bitirmek üzereyiz ve bilgisayarlar da takır takır hatta fazlasıyla çalışıyor valla :) Neymiş Maya takvimi 21 Aralık 2012'de bitiyormuş... :) Bana bu gerekçe herhangi bir yolla her yansıdığında gözümün önüğnde şöyle bir karikatür canlanıyor. Eminim çizen olmuştur ama bana rastlamadı bulan olursa haber etsin bana.
Şimdi şöyle ki: Bir Mayalı arkadaş oturmuş harıl harıl takvim yazıyor, o sırada yanına bir arkadaşı geliyor.. "Hişt kalk lan göle yüzmeye gidelim" diyor. "Takvim yazıyorum, 21 Aralık 2012'ye geldim" diyor harıl harıl çalışmakta olan. Diğeri diyor ki "Ohoooo olm, sana ne ya sonrasından o kadar yazmışın geri kalanının da artık kendisi yazsın la eşşoleşşekler"
eheh
yazınca anlamsız oluyor ama gözünüzde canlandırını surat i,fadeleriyle falan
kikir
komik

Haftaya Nagihan'la Tan gelecekler. Defne harıl harıl gün sayıyor çok komik. İçim kıyıldı hergün "anne Tan'ın gelmesine kaç gün vaar, şu kadar mı bu kadar mı... haaa şu kadar" deyip durmasından. Bu yaş döneminin trendi midir bilemedim, dünde "anneeeaaa yılbaşına kaç gün vaaar" deyince koptum... eeeeaaaah yeter ulen gün saydığımız diye :) Mutlaka kaç gün kaldığını sayacak bir mevzusu var düdük makarnasının...

Diyete devam ediyorum ama ağırdan alıyorum kalıcı olsun diye, öyle karar vermiştim zaten en başından da. Henüz sadece 1 kilocuk kaybettim; yani kaldı yedi. Umarım becerebilirim. Yaş ilerledikçe kilo kaybı eskiye kıyasla o kadar zorlaşıyor ki. Kırk yaş altı tüm kilosuyla barışık olmayanlara sesleniyorum. O fazlalardan kırk olmadan kurtulun. Bakın sonra demişti dersiniz karışmam :)

Son üç beş gündür de şu şarkıya taktım.. Herhalde bin kere dinlemişimdir.
Sebep
Yok..

Neyse ki hayatımda affetmeyeceğim hiç kimse yok.. Olmasını istediğim, olması gereken herkeslerim hayatımda.....

İnsanın yarasına dokunmayınca daha mı zevkli oluyor ne böyle şarkıları dinlemek..

haa beraber dinlemeden önce

TGIF ;)) 
320544_10150979226349229_1209976701_n

hörmetler efenim...

hadi o zaman
laylaylalaralaylay
affetmemmmmmm


28 Kasım 2012 Çarşamba

Sokakları denize çıkan kente göçen kadının sayıklamaları.. 2

IMG_8979

Bazen ne düşünüyorum biliyor musun?
Seninle şöyle hangi yoluna saparsan sap sokakları dönüp dolaşıp denize çıkan kasabalar vardır hani... Ama kasaba diyorum, karnı denizle yarılmış kocaman kentler değil söz ettiğim; kasaba bir tane.. Onlardan birinde yaşıyor olsaydık...
Bir geçmişimiz ya da herhangi bir gelecek hayalimiz olmasaydı mesela..
Ânı.. hemen içinde yaşamakta olduğumuz o ânı yani şu ânı yaşıyor olsaydık...
Beraber...
Tuhaf; geçmişe bakıverdim ve farkettim ki benim hiç seninle beraber yaşadığımı hayal ettiğim olmamış...
"Nasıl olurdu ki?"
diye şimdi düşünmenin bir faydası yok artık bana...
Geçmişte de olmazdı zaten ya... neyse...
Ama yine de -hem de bunca yıl sonra- öyle birdenbire gelivermesi aklıma neye dalalet bilmiyorum... Sıradan insan olmaya özlem belki..
Evet.. sıradışıyım ben.. ukalalık değil bu sanılanın aksine. Sıradan insanlar mutlu.. sıradışı olanlar, didikleyenler hayatı.. Seni ben hep sıradışı zannederdim biliyor musun? Sıradışı mısın?
Bilmem...
Merak da ediyor değilim artık..

Saptım konudan iyice yine.. Kafam çok dağınık bu aralar nedense..

Ne diyordum..
Sokakları denize çıkan bir kıyı kasabasında geçmişsiz geleceksiz bir yaşam... Beraber...
Mutlu eder miydi bizi?
Kimbilir...?
Ufak bir ev.. Bir oda bir sofa bir mutfak
Canımız yemek yapmakla uğraşmak istememiş de makarna suyu koyuvermişsin ocağa sen ben ortalığı süpürürken... Sonra fiyonk makarnaları salmışım ben su kaynayınca içine... Bu arada kapının önüne çıkmışsın, bahçe duvarının kenarında kendiliğinden bitiveren reyhanlardan toplamaya.. Ben yan bahçeden komşunun toplayıp verdiği domateslerin kabuklarını soyup kıyarken ince ince, sudan geçirmişsin sen topladığın reyhanları.. Haşlanan makarnayı kevgire alıp domateslerle, ince ince elimle kopardığım reyhanları tereyağında öldürmüşüm de hafiften, mis gibi kokutmuşum tek göz odamızla sofamızı mutfaktan süzülen rayiha ile...
Ekleyip fiyonk makarnayı sosa, iki tıkırdatıp servis yapmışım tabaklara... Yemişiz yanında torba yoğurduyla..

Sonra el ele tutuşup çıkmışız sokağa... Hangi sokak olduğunu umursamamışız bile
zira
her sokağı denize çıkan sakin bir kasabada yaşarmışız meğer
beraber
geçmişi düşünmeden geleceğe aldırış etmeden...

İnanması zor gelse de var böyle hayatlar adam..
Var inan..
Mutlu eder -edebilir- miydi bizi?
Kimbilir...
Bir önemi de yok aslına
ve
şimdiden sonra kimse de bilmesin zaten....

hadi adam..
yazarım yine
sen
kal sağlıcakla...

Pasaport :P

IMG_6253

Defne: Çektin mi parayı anne?
Nes: Evet
Defne: Ben çekemem ki hiç?
Nes: Anlamadım ne çekeceksin?
Defne: Para diyorum çekemem bankadan; pasaportum yok
Nes: Haa pasaport derken?
Defne: Yaaa anne işte giriliyo ya tuşlarla pasaport... yok ki benim ondan..
Nes: Ha pasworrrrdddddd.. PUHAHAHA..sen var yaaaa

Dün akşam iş çıkışı ofisten servise doğru yürürkenki muhabbetimiz :)
Pasaportu yok çocuğumun nasıl girsin banka sınırlarından içeri halla halla
haklı çocuk ne var
:P

26 Kasım 2012 Pazartesi

5 şey mimi

 Sevgili Kitap eylemcisi mimlemiş beni
uzuuuuun zamandır mimlenmemiştim :)
teşekkür ederim canım anımsadığın isim olduğumdan dolayı

o zaman cevaplıyorum efenim:


Çantamdaki 5 Şey:

- Cüzdanım
- Telefonum
- Kitabım
- İlkyardım-makyaj-iğne iplik vs çantacığım
- Kalemim

Odamdaki 5 Favori Şey (bunu oturma odam olarak algılayıp öyle cevaplıyorum)

- Kitaplığım
- Bilgisayarım
- Kanepem
- Döküntü sepetim
- Battaniyem

Bu ay planladığım 5 şey

- Defne'ye karşı hep bir adım daha fazla sabırlı, özverili ve iyi bir anne olabilmek
- Fazla kilolardan kurtulmaya devam etmek
- Sağa solda yarım yarım biriken kitapları tamamlayıp yenilerine başlamak
- İşe hergün bakımlı makyajlı gidebilmeyi becerebilmek
- İyi -ama gerçekten iyi- fotoğraflar çekebilmek

Almak istediğim 5 şey

-Tek bir şey var...
Canon 5D Mark III

o da 35 şeye bedel zaten :)))))

Sevgili "kitap eylenmcisi"nde beni etkileyen 5 şey:

- Okuma sevgisi
- Okuma köşesnin olağaüstülüğü
- Parmak ısırtan derli topluluğu
- İstikrarı
- Rengarenk ojeleri :)



Madem "sen"imsin artık....

"Siz" demeyeceğim artık Bayım... belli kararlısın "sen"im olmaya...
ve "sen"sen artık; "sen"sin madem
Bayım da diyemem bundan sonra.. teninin ısısnı; terinin tuzunu bırakacaksın madem tenimde..
yazmayacağım da artık...
yaşayacağım...
hadi kaldıralım kadehleri...
hayata....

 fotoğraf: yavuz ıldız

22 Kasım 2012 Perşembe

Daha Neler Göreceğiz Kimbilir....

Gözümüzden daha çok korumak istiyoruz onları... öyle istiyoruz ki pamuklara saralım sarmalayalım tek kıllarına zarar gelmesin
Nasıl taşıdık 9 ay içimizde.. güvenli korunaklı..
hep öyle olsunlar..

ama olmuyor
olamıyor..
hayat öyle bir şey değil
nasıl biz hırpalandık itelenip kakalandıksa zaman zaman, -ki annelerimizin yüreği sızladı o anlarda- bizim evlatlarımızın da gelecek başına..

Defne şanslı mı
şanssız mı bilemiyorum..

Hayatın çok tuhaf gerçekleri ile çok erken yaşta karşılaştı..

2 yaşında dedesini kaybederek ölümü öğrendi mesela..canlıların öldüğünü yok olduğunu bunu doğal bir süreç olduğunu özümsedi daha 2'likken..

yine 2'likken genetik kodlamayı öğrendi, gözlüklerle tanışarak, kendimden kızıma aktardığım sorunla beraber...

geride bıraktığımız hafta başında da güç olarak asla eşit olamayacağı kendini savunmasının mümkün olamacağı birinin haksız tartaklamasına maruz kaldı...
7'likken insanoğlunun gözünün nasıl dönebildiğine
şiddet olgusunun nasıl oluşabildiğine şahit oldu...

Bir arkadaşı vardı okulda ailesi sorunlu aile kavramının üst sınırlarını zorlayan bir çocuk, 1. sınıfın ilk günlerinden beri olura olmaza arıza çıkartan saçma bir aile...

oynarlarken bu tuhaf ailenin çocuğuna biraz zarar vermiş Defne ve bir de sınıftaki erkek çocuklardan birisi daha
-ki oyun sırasında bu çok olağan; bir hafta öncesinde bu sözde Defne den dayak yiyen oğlanın ciddi tırnak izleri vardı kızımın boynunda, uyardım, dikkat edin dedim yolladım okula; müdahil olmak aklıma bile gelmedi.-
Neyse ..
çocuk annesine şikayet etmiş Defnoşu ve diğer erkek çocuğu; kadın da sen gel okul çıkışına önce erkek çocuğunu tut yakasından hayli hırpala, öğretmen zor almış elinden...tartışmışlar bir hayli "benim sorumluluğumda iken değil siz çocuğun annesi bile yapamaz bu davranışşı" demiş öğretmenimiz, kadın "ben anneyim savunurum oğlumu" diye cevaplamış!!!
bir hayli tartışma sonrası öğretmenimiz durumu rapor etmek için müdür odasına çıkınca kadın gelip defnenin yakasına yapışıp kızımı hayli sarsalamış (ki kızımın gözü yüzünden sarsıntıya maruz kalmaması lazım asla) ve bağırmış, çok korkmuş Defne, ve etüd boyunca sessizce ağlamış. Kendisi anlatmadı bana ağladığını sınıf arkadaşlarından tartaklandığını diğer darpa maruz kalan çocuğun annesinden öğrendim. Şikayet iyi bir şey değil diye gelip anlatmamış bana.
Ona da ayrı kızdım ya o ayrı konu.
Hadise tam Kaos sergimizin açılış günü olmuş, ben akşam sergiye giderken yolda öğrendim
delirdim haliyle sergi mergi görmedi gözüm...

ertesi gün soluğu müdürün odasında aldık, diğer çocuğun annesi ile beraber
O kadın sınıfa girmeyecek girerse kanuni işlem başlatırız dedik...

müdürümüz sağolsun gerekeni yapacağı konusunda teminat verdi ve öğretmenimiz de çocuklarımızı daha dikkatli koruyacağına...

Aile iletişim kurulabilecek falan gibi değil... Bildiğiniz inanılmaz aile... bulaşmaya kalksa insan saç saça baş başa girerler insana.. 7 yaşında çocuğu fütursuzca tartaklayan yetişkine direk saldırır...
korktuğumdan değil elbette yapardım gerekeni
ama benim iletişim anlaşıyışım bu olmadı hiç bir zaman..

Daha önce yaz(a)madım.. çok sinirliydim..

Bu haftabaşı çocuklarının kaydını alarak gitmeleri istendi aileden ve çekip gittiler şükür ki...

Tabi canım o kadını şöööyle yer misin yemez misin diyerek evire çevire dövmeyi çekmedi desem yalan olur.. :)

Neyse bu badireyi de böylelikle atlattık
kızımın tecrübe hanesine bir çentik daha atıldı...

bakmayın böyle sakin sakin yazdığıma içimde ne fırtınalar kol gezdi, aklıma geldikçe geziyor hala...
aklıma geldikçe
kızımın ne kadar korktuğu gözümün önünde belirdikçe tıpır tıpır yaş döküldü gözlerimden ...

işte toplumdaki dengesiz tuhaf manyaklar nasıl o hale geliyor diye merak etmemek lazım

bir kızdan dayak yediği için annesine şikayet edip, annesinin o kız çocuğunu hırpalamasını sırıtarak izleyen bir erkek çocuk modeli var elimizde..
varın düşünün yetişkin olduğunda nasıl bir şey olur bu adam
ne kadar "adam" olur; "adam" olabilir mi?..

zavallı..

ve en dikkat çekici nokta da

Defne'ye olayın bir kaç gün sonrası çocukla iletişimiminin nasıl olduğunu sorduğmda "anne kimse oynamıyo onla biz çağırıp oynadık; yazık"
demiş olması
ve okuldan giderken darpa maruz kalan diğer oğlan çocuğunun "anne-babası gitseydi de keşke O..D.. kalsaydı"
şeklinde kurdukları cümleler...

devir göz önüne alınınca
hangi tür çocuk yetiştirmek daha makbul acaba diye sorgulamadım kendimi desem yalan olur..

hoş sanki olduğumun aksini olabilecekmişim gibi...
mümkün değil ki...

dünyayı verseler 7'lik bir miniminiyi tartaklayamam ki....

anlamak mümkün değil..  şuncacığa nasıl kıyılır ki???

 fotoğraf:neslihan karayakaylar tamyaman

20 Kasım 2012 Salı

Ayıp bana Çook ayıp hem de....

Tarih Mayıs 2010
30 ya da 31 Mayıs tam emin değilim...
fotoğraf 3. kur sergimizin açılış günü..

bu halde imişim....

fotoğraf: ibrahim çakır



bunca kısa sürede ben ne yaptım kendime yahu..
amaaan 8 kilocuk deyip geçmek kolay
ama o sekiz kiloyu sırtımda binsekiz kilo gibi taşımaktayım ne zamandır
bundan sürekli şikayet edip
tamam bu defa söz deyip
kılımı kıpırdatmayan da bizzat benim
kabul ediyorum suçluyum...
savunmaya geçecek olsam kendimi bin tane -hem de geçerli- sebep bulabilirim ama dünden beri hiç birisini kabul etmiyorum
face sayfamda afişe ettim kendimi
verin bana coşkuyu arkadaşlar diye
buraya da yazıyorum ki  kaçamağa kalkışsam  beni durduracak bir itici güç olsun utanma belası..

eski poza en yakın bulabildiğim poz buydu..
şimdilerde durum bu..

fotoğraf: yavuz ıldız


o sekiz kiloyu geldiği yere iade edeceğim
söz mü söz uleeeennnnn

aaa ne fitmişsiiin, harikaymışşş  yapabilirsin hadi gene yap falan demek isteyen olursa
zevkle kabul ederim bu coşku verme seanslarını
:))

19 Kasım 2012 Pazartesi

Panda'lı Hayat....





1996 yılının son zamanları.. Bir akşam işten eve döndüm.. işe yeni girdiğim zamanlardı, Nagihan da İngiltereye gideli pek uzun zaman olmamıştı; Anne ve Babam kapıda karşıladılar beni
"bir süprizimiz var" diye
merakla daldım eve
siyah-beyaz bir güzellik karşıladı beni
pırıl pırıl yumuşacık tüylü uysal  mı uysal sevecen mi sevecen bir kedicik...
çıldırdım sevinçten...

Annem temizlik yapıyormuş, mutfak kapısının önüne gelmiş mırıl mırıl.. aç diye yemek vermiş annem... sonra cam silerken acı acı bir miyavlama dikkatini çekmiş bir çıkmış ki bahçeye o yemek verdiği kedicik yan apartmanın bahçesindeki kavaklardan birinin tepesinde..
ve inemiyor
elbette o zaman pandada yükseklik fobisi olduğunu bilmiyor... İner herhalde demiş işine devam etmiş ama ses kesilmiyor, kıyamamış çıkmış dışarı ama indirmesi mümkün değil, yan apartmanın kapıcısının oğlu geçiyormuş o sıra ondan rica etmiş annem merdiven dayayıp ağaca annem merdiveni tutmuş Aydın tırmanmış indirmişler kediyi
annemin kucağına bir yapışmış
yapışış o yapışış

o sıra dışarda olan babam eve gelmiş, anlatmış annem;
babam da "Neslihan çok kedi istiyor dursun biraz da sevsin gelince" demiş
ben mıncır mıncır mıncırdım hayvancığı, gıkı çıkmıyor..
sonra annem eve alamam bahçede bakarsın dedi, bahçede ona kutulardan ev falan yapacaktık.. ama baktık ki dişi
e doğuracak o zaman yavrularını ne yapacağız
dedim anne kısırlaştıralım, biraz zor da olsa ok i aldım annemden alıp götürdük veterinere
o zaman öğrendik ki 2 yaşındaymış ve doğum yapmış önceden
e tabi ameliyatlı dikişli hayvanı bahçeye bırakamazdık ya.. aldık eve
bir girdi bir daha çıkmadı
İsmini siyah beyaz diye annem panda koydu...
16 yıldır bizim ailenin bir ferdi o...
ben evlenirkn anne-babdm onu vermeyi istemediler hem eve alışkın, hem ikimiz birden gidince iyice yalnız kalacakları için

zaten bu arada da hazin bir şekilde bende kesi tüyü alerjisi peydah oldu.. Böylelikle panda benim çocukluğumun, genç kızlığımın geçtiği evimde kaldı...

Ben daha evlenmeden önce -e o vakitler genceciktim haliyle- aşk meşk davalarına ağlamaya odama çekildiğimde ne yapıyor olursa olsun bırakır koşa koşa gelir gözyaşlarımı yalardı... soğuk kış gecelerinde ayaklarım buza kestiği zamanlar gelir üstlerine yatardı, karın ağrısı krizlerimde karnımın üstüne kıvrılırdı sıcacık...
şimdilerde de değişen fazla bir şey yok aslında Annem Bodrum'dayken bize geliyor kalmaya ve geçen gece beni öksürük krizi tutup da uyutmayınca evde herkes uyurken o ağıruykulu ve yaşlı kedi uykusunu bir tarafa koyup geldi yanıma öptü öptü öptü bin kere beni... destek veriyor minicik canıyla...

babam vefat ettikten sonra günler belki haftalarca çiş ve yemek için kalkması dışında neredeyse hiç kalkmadan yatakta onun yattığı tarafta yattı gık demeden.. yasını tuttu kendince...

kızım karnımdayken arkadaş oldular
gelir karnımın üstüne yatar Defnenin hareketlerini dinler patisiyle pıt pıt vururdu...


Defne onunla büyüdü... Bir defa olsun pençe yemedi ne yaparsa yapsın..
bol miktarda tırnak izini taşır küçük kızım büyük kızımın ama o da elinden kurtulayım derken debelendiğinde ya da kazayla olursa olanlardır hep...




























Ağzının tadını da bilir kerata :)


Pandacık 18 yaşında bir yaşlık nine artık aslında.


Onu çok seviyoruz... fazla zamanı kalmadı istatistiklere bakılırsa... ama sanırım hiç birimiz onsuzluğa hazır değiliz...
gitmesin diye gözünün içine bakıyoruz....

Bir hayvanla bir ömür çok şey öğretiyor insana..
hayvan adları ama
insan olmak nasıl onu öğretiyorlar en başta....


14 Kasım 2012 Çarşamba

"Sensiz elbette ölmem /Ama inan kalbim kekeler"


fotoğraf: neslihan karayakaylar tamyaman - Kasım 2012 / Bilkent - Ankara


Son yaprağı düştü güzün
İçimin buruk çığlığı artık yüzün
Aşk bazen bir düş yarası
Ne çok tanıdık ne çok bildik bu hüzün
İstersen yağmurlardan anlamlar çıkar kendince
İstersen dayanırsan ben susayım sen dinle
Sensiz elbette ölmem
Ama inan kalbim kekeler
Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim
Göz yaşlarım seni heceler
Yorgun uykunun rüyası yetmez
Beni sen öldür bu gece
Bu sancı bitmez
Aşka yazılan en yalan gerçek
Aşk eskir eskiye dönmez
Gidiyorum umudum yok
Düşlerim yaz gerçekler soğuk
Sensiz elbette ölmem
Ama inan kalbim kekeler
Bir sokak köpeği gibi yitik bakar gözlerim
Göz yaşlarım seni heceler
Feridun Düzağaç

13 Kasım 2012 Salı

"Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya....."




Ben çocukken belediyeler çocuklara ücretsiz kitap dağıtırdı....
Şimdi üçüncü tekmede patlayacak kalitede plastik top dağıtıyorlar..

Geride kalan 30-35 yıl içinde nereden nereye gerilediğimizi daha iyi ne anlatabilirdi ki?..

Samet Behrengi'den "Bir Şeftali Bin Şeftali"
Benim kitabımdı..
Defalarca geçti elimden.. defalarca okundu..



Saklamıştık annemle çocukluk kitaplarımı bir gün benim çocuklarım okur belki diye.. ne iyi etmişiz...

Köşeleri yıpranıp kıvrılmış, saman kağıdı tabir ettiğimi kağıttan üretilmiş sıradan bir masal kitabı deyip geçemem ben bu kitaba...
Çocuklara toplattırılan atık gazetelerin geri dönüşümünde elde edilen kağıtlara basılmışlar
her sayfasında emek var..


1979 Dünya Çocuk Yılı imiş, o zamanın Ankara Belediye başkanı Ali Dinçer böyle bir kampanyaya imza atmış, ne iyi etmiş






Bu kampayaya dahil tek kitap bu değilmiş elbette ama bende sadece bu var
diğerleri şunlarmış:

ne kadar güzel yazar şair kitaplarmış değil mi?

Şimdilerde benim kitabımı kızım okuyor ya...
ne mutlu oluyorum


annemin kitap saklama projesi
Ankara belediyesinin çocukları aydınlatma projesi
1979'dan 2012'ye gelip 7 yaşında bir çocuğun dimağına yer ediyorsa


bu kampanya amacına ulaşmış arkadaş.... ne iyi etmiş....





"Biz Büyüdük ve Kirlendi Dünya....." :(