24 Haziran 2011 Cuma

Deniz Kızımız geldi :)

"Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;


Saçları, dudakları

Deniz koktu sabaha kadar;

Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

..." orhan veli kanık



DENİZ kızımız geldi...
melek gibi
mis gibi
şükürler olsun sağlıkla
hem kendisi hem annesi...

hayli seromonili geldi ve hatta Selçuk Abim
"Yandık, gelişi muhteşem oldu bu kızın Paris Hillton gibi bir şey olmasa bari"
yorumunu dahi yaptı.
Şimdi ben azıcık tatil kaçamağına kaçıyorum
kısacık..
o yüzden yüzeysel
bilahare detay vereceğim
ve elbette daha fazla fotoğraf :)

maşallah Deniz kızına
şansı bol, bahtı açık, huzuru tam olsun inşallah....

21 Haziran 2011 Salı

Bir Yaz Haftasonu Rapsodisi....

"Büyük Anadolu Yürüyüşü"nü gerçekleştiren gruplardan bir kısmı bizim meşhur mekan Vişnelik'te çadır kurdular. Bir takım etkinlikler düzenlemişlerdi bu hafta sonu seslerini duyurmaya yardımı olsun diye..
temel eğitim hocam da girmiş işin içine çocuklara fotoğraf çekimi yaptırıp sonra da sebze fidesi diktireceklerdi. Gittik biz de Latina katılsın bu faaliyetlere diye.
Cumartesi akşamı Büü'nün müzmin bekar arkadaşlarından birisinin düğünü vardı, onu da kattık "evliler kafilesi"ne...
Cuma da hani neredeyse sabah olmuştu yattığımda..
uykusuzluk akabinde düğün alkol falan derken Pazar sabahı erken uyanamadım, geç kalktım. Hülya abla da düğün sonrası bizde kalmıştı, kahvaltıya gittik bizim meşhur simitçiye
Babalar günü kutlaması da oldu böylelikle
Bizim Caponun bu hafta sonuna dair enteresan anekdotu cumartesi sabah kahvaltıda başlamıştı, yine simitçide
bu haftaki avında bakın ne vardı


 ve pazar sabahı da zaptedemedim ve azimle dolanıp koca bahçede miniminnacık yavrusunu da buldu... Yavru dedimse bakmayın en az 15 yaşında vardı hayvancık :))






neyse kahvaltı sonrasında doğru vişneliğe, eğitmenleri fotoğraf anlattı bizim yer cücelerine.. pür dikkat dinledi sıpalar.. sonra araziye doğru çekime çıktılar.. Valla bizim küçümen hiç de fena çekmedi ha laf aramızda





Fide dikeceklerdi kendileri için ve üzerlerine adları yazılacaktı, onların fidesi olacaktı
Bu işlem için akşamüstünü beklediler bu arada biz içerde oturduk. çocuklar oynadı falan, kalabalıktık bir hayli
Sonra hocası aradı Defne gelip fidesini ekebilir diye, gittik biz giderken hafiften atıştırmaya başlayan yağmur sonrasında hızlandı deli gibi... Hızlanmadan dikmişti neyseki kiziko fidesini.. Zaman zaman ziyarete gideceğiz kızımın fidesini görmeye

Yağmur dinsin diye çadır altında beklerken capon orada bulduğu bir karpuzu alıp fütursuzca kemirmeye başlayınca ben yerin dibine girdim, dedim ki
aç bırakıyoruz da....
bu arada muhteşem ikiliden nefis bir pozu da kopartmadım değil hani :)

sonra binaya döndük biraz ıslandık..  ama sorun olacak gibi değildi..
laklak cakcak,
birkaç arkadaşla karşılaştık tamamen tesadüf
onlarla da laklak  cakcak

bu arada Defne düşmüş kafamı bir kaldırdım İbo'nun kucağında kızım kan revan içinde
düşünce gözlüğü kaşının kenarını yaralamış, sonra sakinleşince anlattı o anda katıla katıla ağlamaktan ne dediğini değil biz kendi bile anlamıyordu çünkü
Koşmaca oynarken Candan ayağına mı takılmış ne olmuşsa işte düşmüş
can acısını iplemez benim kız, nitekim iplememiş "anne ağlamadım da ama neden gözyaşım akıyor diye yüzümü bir sildim elim kıpkırmızı oldu" dedi. İşte o anda kızılca kıyamet kopmuş, her şeye tahammülü olan kızımın kana tahammülü yok babasına çekmiş. benim Allahtan kriz anlarında soğukkanlılığım tutar, el koyup olaya tuvalette yıkadım falan filan, görevli kızlar gazlı bez oksijenli su batikon vs getirdi ilkyardımı uyguladım, ortalık duruldu...









Sonra vişnelikten ayrılıp yemeğe gitti çekirdek aile olaraktan
"Babalar Günü" yemeğimizi yedik başbaşa..


yemek sonrası ev
kızın banyosu
yatırılması
falan filan derkeeen saaat ohooo nice olmuştur işte





kızım kuzum uyuduktan sonraa
mismis bir banyo da banaaa.
akabinde buzbuz bir bira
değmeyin keyfime valla.....

17 Haziran 2011 Cuma

Sudaki İz



Sudaki bir izden öte neydik ki biz...


Bir hafif rüzgâr yeterdi titretmeye, ürpertmeye

bir minicik taşa bakardı bir yerimizden deliniverip halka halka dağılmamız

hele yağmur yağmaya görsün elek misal delik deşik her köşemiz..

şimdi kanat açmış giderken sen

ne denir ki

"uğurlar olsun" dan başka

zaten

ben ve sen

yani biz

ikimiz

olup olacağımız

sudaki bir iz...

NKT

Elif - Paulo Coelho

"Bazı şeyler sabittir, ama çoğu egzersiz, prartik ya da öğreti, kara bir girdaba kapılıp yok olur. Ya da en azından öyle zannedilir" (s.16)

"İnsanı ileriye götüren de şüpheleridir." (s. 18)

"... hayatta sadece o an yaşanan zaman vardır, ya da ŞİMDİ. Zaman iki nokta arasındaki mesafe gibi ölçülemez. Zaman geçmez. İnsanoğlu dikkatini şimdiki zamana vermekte müthiş zorlanır; hep, ne yaptım, daha iyisini nasıl yapabilirdim, diye düşünür, yaptıklarının sonuçlarına, niye yanlış davrandığına kafa yorar. Ya da gelecekle uğraşır; yarın ne yapacaktır, ne gibi tedbirler almalıdır, köşe başında onu nasıl bir tehlike beklemektedir, istemediklerini nasıl engeller, hayallerine nasıl ulaşabilir..." (s. 20)

"... şimdiki zaman, zamanın ötesindedir: Şimdi zaman sonsuzluktur." (s. 20-21)

"... seyahat etmek para değil cesaret işidir." (s. 22)

"Doğduğumuz andan ölene kadar hayatımız sürekli bir yolculuktur. Manzara değişir, insanlar değişir, ihtiyaçlar değişir ama tren hep ileri gider. Hayat bir trendir, tren istasyonu değil." (s. 22-23)

"Kendine ne olduğunu anladığın anda, bütün dünyada ne olduğunu anlamış olursun." (s. 23)

“hayatımızda kesin bir dönüşüm yaratan felaketlerin temelinde hep aynı şey vardır: birini kaybetmek. Birini kaybettiğimizde eskiyi geri getirmeye çalışmak boşunadır, doğru olan açılan büyük boşluğu yeni bir şeyle doldurmaya çalışmaktır. Teorik olarak her kayıpta bir hayır vardır; pratikte ise kayıplar insana Tanrı’nın varlığını sorgulatır ve kafada bir soru doğurur: Bunu hak ettim mi?” (s. 25)


“Zafere inanırsam zafer de bana inanırdı. İçinde bir tutam delilik olmayan hayat eksik bir hayattır.” (s.39)

“Sözler kâğıda dökülmüş gözyaşlarıdır. Gözyaşları, akan sözlerdir. Onlar olmasa sevincin ışıltısı olmaz, hiçbir üzüntünün sonu gelmez. Bundan dolayı, gözyaşlarınız için sağolun.” (s. 43)

“Başkalarının ne düşündüğü sakın gözünü korkutmasın. Sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır, dolayısıyla risk al, hayallerinle yüzleş.

Hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul. Onların hataları, yaptıklarınıgölgede bırakmış olabilir. Fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.” (s. 86)

“Moskova ile Vladivostok arasındakiş mesafeyi ölçer gibi zamanı ölçme alışkanlığımız var. Ama doğrusu bu değil. Zaman ne hareket eder ne de durur. Zaman değişir. Bu daimi değişimin içinde her birimiz bir noktada, kendi Elifimizde dururuz. Zamanın akıp giden bir şey olduğu fikri trenin saat kaçta kalkacağını öğrenmeye yarar, ama bunu dışında pek bir yararı yoktur. Mutfakta bile işe yaramaz. Aynı tariften her seferinde başka yemek çıkar.” (s. 113)

“Geçmiş zamanda bir şeyler öğreniriz, ama bizi biz yapan bu öğrendiklerimiz değildir. Geçmiş zamanda acı çeker, geçmiş zamanda sever, geçmiş zamanda ağlar ve güleriz. Fakat şimdiki zamanda bu işe yaramaz. Şimdiki zamanın kendi zorlukları, kendi iyileri ve kötüleri vardır. Bugün olanlar için geçmişe lanet etmek de, innet duymak da olmaz. Yeni aşkların eski tecrübelerle kesinlikle hiçbir ilgisi yoktur. Aşk her seferinde yepyenidir.” (s. 113 – 114)

“Aşk zamanın ötesindedir. Daha doğrusu aşk zaman ve mekânın tek bir noktada buluşmasıdır, aşk Eliftir ve aşk sürekli değişir.

İnsanlar böyle alışmamış. Her şeyin olduğu gibi devam etmesini isterler.

İşte bu yüzden ellerine ıstıraptan başka bir şey geçmez. İnsanların olmamızı istediği kişi değiliz. Olmaya karar verdiğimiz kişiyiz. Suçu başkalarına atmak çok kolaydır.” (s. 114)

“Sevgi ölüm dediğimiz şeyi her daim alt eder. Sevdiklerimize niye ağlayalım, onlar hâlâ sevdiklerimizdir, hep yanıbaşımızdadırlar. (s. 116)


“Birlikteliklerimiz de ayrılıklarımız da ebediyete kadardır. Her gidişin bir dönüşü, er dönüşün de mutlaka bir gidişi vardır.” (s. 116)

“Hepimiz kozmosun içinde başıboş dolaşan ruhlarız. Hayatlarımızın hepsini aynı nada yaşadığımız halde birini bitirip diğerine başladığımızı sanırız. Ruhumuzun özüne dokunan hiçbir şey unutulmaz, dolayısıyla geri kalanı etkiler.” (s. 119)

"Çatışma kendini bulamamış ruhların işidir. İnsanlar beni anlayanlar ve anlamayanlar diye ikiye ayrılır. Beni anlamıyorlarsa, bırakırım o insanlar gönlümü kazanmak için eziyet çeksinler." (s. 151)

"Kimin her şeye gücü yeter, bilir misiniz? Çocukların. Çocuk güvensizliği, korkuyu bilmez, kendi gücüne inanır ve tuttuğunu koparır.

Ne var ki çocuk zamanla büyür. Zannettiği kadar güçlü olmadığını, ayakta kalabilmek için başkalarına muhtaç olduğunu anlamaya başlar. Severse sevilmek ister ve yaşadıkça karşılık görme arzusu iyice büyür. Sahip olduğu güç de dahil; her şeyi  fedaya hazırdır yeter ki sevdiği kadar sevilsin. Sonunda şimdi bulunduğumuz nokrtaya varırız: kabul edilmek, sevilmek için ne yapacağını şaşırmış yetişkinler olup çıkarız." (s. 151 - 152)

"'şu an sadece sarılmaya ihtiyacım var' dedim ona.'insanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder.

sarılmanın anlamı şudur ; senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. bizde birine her isteyerek sarıldığımızda ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. lütfen şimdi sarıl bana." (s. 156)

“Kelimelerin kötü yanı, kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissi uyandırmalarıdır. Fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde yetmediklerini görürüz. Lafa gelince mangalada kül bırakmayan ama icraata gelince kaçacak delik arayan nice insanlar tanırım! Hepsi bir yana bir şeyi tasvir etmek başkadır, tecrübe etmek başka.Nitekim bir rüyanın peşinden giden bir savaşçıya hayallerinin değil, yapmış olduklarının ilham verebileceğini anlayalı çok oldu.” (s. 176)

"Seni seviyorum demeyi sadece seni affediyorum diyebilenler becerir." (s. 186)

"Aşk bir insandan daha büyüktür." (s. 193)

"Seni seviyorum. Seni seviyorum çünkü dünyadaki bütün aşklar aynı göle akan farklı ırmaklar gibidir.O gölde kavuştuktan sonra hepsi tek bir aşk olur, yağmur bereketiyle toprağa yağar.


Seni geçtiği her yerde bitkilere, ormanlara hayat veren bir nehir gibi seviyorum. Seni susayana su veren, insanları istedikleri menzile ulaştıran bir nehir gibi seviyorum.

Çağlayanlarda başka hızda koşacağını anlamış, çukurlarda dinlenmeyi öğrenmişbir nehir gibi seviyorum seni. Seni seviyorum, çünkü hepimiz aynı yerde, bizi hala suyuyla besleyen aynı kaynaktan doğduk. O yüzden zayıf düştüğümüzde tek ilacımız biraz beklemektir. Elbet bahar gelir, kış karları eriyip bize taptaze bir enerji verir.

Bir dağın başından yapayalnız yola çıkan cılız bir su gibi seviyorum seni; o su giderek büyür, önüne çıkan başka sularla birleşir, ta ki hedefine giden yoldaki bütün engelleri yıkacak hale gelene kadar.

O yüzden sevgini içime alıyor, sana da sevgimi veriyorum. Bir erkeğin bir kadına, bir babanın kızına, Tanrı'nın bütün yarattıklarına duyduğu sevgi değil bu. Tıpkı niye o yollardan geçtiğini anlatamadan hedefine koşan bir nehir gibi, ismi ve açıklaması olmayan bir sevgi bu. Alacağı da vereceği de olmayan, sadece varlığını hissettiren bir sevgi. Asla senin olmayacağım, asla benim olmayacaksın, ama yine de söyleyebilirim: Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum" (s. 194)

"Korkumdan korkuyorum. Kendi kendimden özür diledim, burada olduğum için değil, ötedenberi ıstırabımı bencilce yaşadığım için. Affetmek yerine hep intikam peşinde koştum. Daha güçlü olduğum için değil, aksine, oldum olası kendimi daha zayıf hissettiğimden. Başkalarını yaraladıkça kendimde daha da büyük yaralar açtım. Kendimi aşağılanmış hissetmek için başkalarını aşağılıyor, kendi duygularım yüzünden tecavüze uğramış olmak için saldırıyordum." (s. 212)

"Ben bir yabancı değilim; -çünkü evime sağ salim dönmek için durmadan dua etmedim,evimi,masamı,yatağımı hayal ederek vaktimi israf etmedim. Ben bir yabancı değilim, -çünkü hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, kafamızdaki sorular, yorgunluğumuz, korkularımız, bencilliğimiz, cömertliğimz hep aynı. Ben bir yabancı değilim; -çünkü ihtiyacım olduğunda verileni almasını bildim.çaldığım kapılar açıldı. Aramasını bilince kafamdan geçeni buldum." (s.221)

"Rüyadan hemen önceki anlar ölümün bir sureti gibidir. üzerimize bir uyuşukluk çöker ve 'BEN'in ne zaman başka bir surette mevcudiyet kazandığını anlamak imkânsız hale gelir. Rüyalarımız, bizim ikinci hayatımızdır. Gözle görülmeyen dünyaya bizi götüren kapılardan geçerken ister istemez içim ürperiyor." (s. 222)

"yakınımızdakini anlamak için önce uzaklara gitmek gerekir. Yağmur toprağa dönerken havadan bir şeyler getirir." (s. 231)

16 Haziran 2011 Perşembe

Kahve Molası

CANIMIN İÇİ, NİL'İMİN DAVETİYLE KATILDIM CUMARTESİ GECESİ BİR BLOGRADYO YAYININA
VE İNANILMAZ ZEVK ALDIM
SOHBETTEN
MÜZİKLERDEN
SEVGİLİ DJ'İN İNCELİĞİYLE HER İSTEĞİMİZE CEVAP VERMESİNDEN..
BEN OLSAM KAÇIRMAM.. ÖYLE SÖYLEYİM, ANLAYAN ANLASIN


İKİ GÜNDÜR SEVGİLİ DJ'İMİZ ZIVANASIZ İLE BİR KAHVE MUHABBETİDİR GİDİYOR...
AYRI İLLERDE OLUŞUMUZ ENGEL ELBETTE BU İKRAMI REELLEŞTİRMEYE
-BİR GÜN DENK GELİR BELKİ NEDEN OLMASIN, OLURSA HOŞ OLUR BANA KALIRSA-
LÂKİN MADEM MÜMKÜN DEĞİL ŞİMDİLİK
ELDEKİ İMKÂN DAHİLİNDE BİR İKRAM YAPAYIM İSTEDİM KENDİSİNE...

SEVGİLİ ZIVANASIZ
YAZISI İNTERNETTEN ALINTI
KADRAJI BİZZAT BENDEN..
AFİYETLE....

HAAA
EVET EVET
SADE
:))

24493_357315774228_688049228_3279832_6488566_n

Her kahve aynı tadı taşımaz...


Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...
Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.

Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur...
Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...
Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır...
Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ...
Çıktığın an uyuyakalırsın...
Ferahlıktır!!!

Dostlarla içilen kahve neşedir...
Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...

Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...
Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...


Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...
Çay bardağında, az şekerli...
Kahve gibi görünmez sana...
Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır...
Isıtır insanın içini...

Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...

Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...


Kahve aynı kahvedir belki...
Köpüğüyle,
Rengiyle,
Dumanıyla aynı kahvedir ama,
İçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer,
Ve tadları değişir...
Her kahve aynı değildir bu yüzden...


Ben de sizi içtenlikle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.

Akşam,
Öğle öncesi, sonrası
Ya da gece kahvesi.
Ne zaman isterseniz.
Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersin?

-alıntı-

aynadan bana yansıyan ben...

meyve vermeyi unutmuş bir ağaç gibiyim sanki... Hani varlığımla kapladığım bir yer var amenna
lâkin işe yaramıyor varlığım adeta...
insanın kendi kendini yok farzetmesi en kötüsüymüş...başa gelince anlaşılıyor..
aynalar
aynalar beni hep ürkütüyor..çünkü onlara yöneldiğinde bakışlarım; ben o bakışlarda kendi bakışlarımı bulamıyorum çoğu..
korkuyorum...
kendi kendinden de korkar mı insan
korkarmış
tuhaf...
ben beni tanıyamıyorum ve biliyorum her şeyin sebebi tam da bu işte... meyve verme yeteneğini yitirmiş bir ağacım, ve lüzumsuz yeryüzünde varlığım...
ve kendimi tanıyamadıkça her aynaya baktığımda büyüyor içinde dönüp durduğum girdabım, ve buna sebep işte aynalarla kavgalarım..
hani
aynalarla dedimse, kendi kendimle yani. Aynadan yansıyan bana bütün hırsım....

76690_132647423458039_100001383462281_201926_3962702_n[1]

14 Haziran 2011 Salı

"üstüne alınma, sana gel diyen mi var?"

"ben seni değil, seni sevmeyi sevdim
ben seni değil seni özlemeyi sevdim""
diye bağırıyordu şarkı avaz avaz ve kadın ilk defa sorguluyordu kendisini

O adamı mı seviyordu, yoksa o adamı sevmeyi mi seviyordu...

Aşk acısının buruk bir lezzeti vardır, tadan bilir... Bağımlılık gibi birşey miydi acaba? Hani "kavuşamazsın aşk olur" demiş ya ozan...,öyle miydi gerçekten...
Bilmiyordu kadın
bilemezdi..
Hiç kavuşmamışlardı ki kaçamak dokunuşları saymazlarsa... ki onlarda sayılmayacak cinstendi gerçekten....
"çok alışmışım onu sevmeye"
diye mırıldandı kadın içinden...
o değildi alıştığı...
onunla olursa biliyordu ONA alışacağını
ve birine alışmak demek, kaybetmek demekti heyecanı...
oysa sevgiydi kadının sevdiği
doğru söylüyordu şarkı...
"sevmeyi seviyorum ben" dedi içinden kadın
gülümsedi hafiften...
adam kadının adamı olsaydı, kadın adamın kadını...
sevgi zamana yapışıp bulaşacak, azala azala bir şey kalmayacaktı ellerinde avuçlarında...

şarkı bitiyordu..
şarkıcı kadın sakinleşmiş usul usul

"Hep bildim ki benim sevdam var


Üstüne alınma sana gel diyen mi var?"

diyordu...

Kadın cep telefonuna yazdığı kısa mesaja baktı bir süre..

"iyi misin? sesin soluğun çıkmıyor nicedir... küs müyüz yoksa?"

omuz silkip "sil" tuşuna basıverdi "gönder" yerine
telefon sordu "taslaklara kaydedilsin mi?" diye
"hayır" ı tuşladı kadın

söylendi kendi kendine..
"seni sevmeyi seviyorum ben adam...
seni kazanmak
sevgiyi kaybetmekle eşdeğer..
sevdam daha kıymetli senden..
açık olsun yolun"

59424_114454281944020_100001383462281_105263_2564555_n

sonra uzun süredir yapmadığı bir şey yaptı kadın, cep telefonunu kapattı tamamen

yatak odasının balkon kapısını açtı ardına kadar... gün ışığını davet ederek odasına

farkettiği gerçek koca bir yükü indirmişti adeta sırtından..
dinginlikle baktı bir süre onu kendine davet eden yatağına...

sıyrılıp nicedir başına bela olan uykusuzluktan
kıvrılıp öylece üstü başıyla
huzurla kaydıııı gitti uykunun o her şeyin üzerini örtüveren  kaygısız alacakaranlığına...

13 Haziran 2011 Pazartesi

Latina'nın PES dedirttiği an...

Bu nasıl çocuk ben anlamadım...
Seçim günü
oylarımızı kullandık, malum "ÖBÜR YARI" olarak
parka götürdük sonra küçük hanımı
çocuk dediğin parkta ne yapar?
salıncağa biner
kaydıraktan kayar
tahterevalliye biner
kumla oynar
taşla oynar
tırmanır
falan filan
öyle değil mi?

pekiii
bizim latina ne yapar?
takılır güvercinlerin peşine...
ne o yakalayıp kucağına alıp sevecek
babası ve annesi ciddiye almaz çocuğu..
heee der geçerler

peşlerinden koşar
usulca yanaşır
çömelip pusu kurar kedi misal

2011_06_12
IMG_0118
ve sonuç
zafer kahkahası



e aslan burcu
yakalayamasa ben şaşardım.. avcılık var serde
ama yine de PES şu bizim Defneye :)


IMG_0120
Deniz Bebek önümüzdeki hafta gelmeye karar vermiş:)
kuzenimin -Selçuk Abimin- eşi bebek bekliyor..
"DENİZ"..
Minik Deniz'in kız olacağını öğrendiğim an başlamıştım ona bir elbise örmeye ama bir türlü elime alıp da arkasını getirememiştim, yarım yamalak kalakalmıştı.
Yumurta deliğe gelince bir hız kazanıveririz ya millet olarak
inkâr etmedim özelliğimizi ben de..
kaşla göz arasında tamamlayıvermişim elbiseyi
şöyle bir şey oldu işte...:


2011_06_13


elbise


Dipteki Not:  Bir terslik olmaz ise -inşallahhhh...- Deniz hanımın aramıza katılışını fotoğraflayacağım, çok acemi olduğum bir konu değilse de yine de -her seferinde- heyecanlanıyorum. Bir mucieye tanıklık etmek her zaman heyecan verici...

11 Haziran 2011 Cumartesi

Cümle Çöpü...

hiç alışamamıştı kadın "sanal" iletişimlere.. eskiden beri telefon görüşmelerinde kilitlenip kalıyorken zaten; şimdilerde kısa mesajlar, e-mailler musallattı birde başına..
göz göze bakmayınca söylenenler anlamsız geliyordu kadına..
ve kalemin kağıdın üzerinde çıkarttığı o belli belirsiz ses olmadan kıymeti yoktu sanki yazılan kelimelerin..
öyle hissediyordu kadın
geçmişte takılı kalmışlığı vardı
ve zaten sık sık dile getirmişliği de vardı "yanlış zamanda doğmuşum" diye, ruhu toz kokardı bazen kendi burnuna bile, tıpkı tavan aralarına terkedilmiş eski zaman eşya ve kıyafetleriyle dolu sandıklar misali...

cümle kurmadan da duramazdı üstelik..
ve
kurduğu onlarca cümlesi vardı adama...
ifade etmeyi becerememişti hiç kendini sanal yollarla..
cümlecik cümlecik örüp ortaya çıkarmaya uğraştığı bir hikaye kurmuştu kafasında...
yazdığı her cümleciği de biriktirmişti tarih sırasıyla..
hep öyle yapardı zaten...
özenle muhafaza ederdi her birini...
rengârek kalemlerle rengârenk kağıtlara, bazen bir peçeteye bazen bir gazete köşesine yazılıp saklanmış cümlecikler..
sıra sıra..

ilk fırsatta verecekti kadın ona kurulu cümlelerini adama..

adam
belki de hiç dikkatle bak(a)madığından kadının gözlerine..
gözlerinin en derinine
anlamadı..
belki de yanlış anladı kadını..

bir gün
kadın...
yanlış anlaşılmanın bıkkınlığıyla...
öyle uluorta pat diye..
derinliksizce..o anda aklına geliverdiğince kuruverdi üç bilemedin beş cümle... hani o anda aklından geçen neyse...
başsız sonsuz
kopuk kopuk
havada asılı bir kaç cümle...

adam
anlamadı kadını...
sığ cümlelerine bakıp kadının sığ sularında takılıp kaldı..
oysa belki de uçsuz bucaksız bir derinliği vardı kadının..
olamaz mıydı?
adam bunu hiç anlayamadı...

yazılı cümleleri okusa
kadınla gözlerinin içine bakarak konuşsa
anlayacaktı..

kadın biriktirdiği bütün cümlelerini torlayıp toparlayıp....
attı.
kadın
ifade edilemeyen cümleciklerini fırlatıp attığı çöplüğüne
geriye dönüpte hiç bakmazdı....

cumlecopu

10 Haziran 2011 Cuma

Neden Lodos?...

1-


Bazen bazı şeyleri anlatmak o kadar da kolay olamayabiliyor.

Benim şimdi oturup yazmaya başlamış oluşum gibi mesela. Kafa doktoru istedi bunu…

-“Anlatamıyorsun madem; yaz o zaman” dedi.

Aslında onun söylediklerini yapmaya bayılmıyorum ama bu hiç de fena fikir değilmiş gibi geldi bana. “Kendin için yazacaksın, tutarlılık bekleme, mantık arama, içinden gelen ne ise onu yaz, böylelikle ben daha çok yardımcı olabilirim sana” dedi. Aklıma gelen her konu ile ilgili her şeyi yazmamı istedi sanırım.

Ama ben biliyorum ki sadece “O”nu anlatacağım her fırsatta…

“Lodos”u…

Lodos gerçek adı değil elbette

Hakikaten var mıdır ki “Lodos” diye isim… Vardır belki de.. ‘Kiraz’dı, ‘Çilek’ti, ‘Satılmış’tı, ‘Döndü’ydü derken ‘Lodos’?.. Neden olmasın ki…

Hmm hiç de fena gelmedi kulağıma.. Birgün bir erkek çocuk doğurursam ‘Lodos’ diyeceğim ona, evet evet öyle yapacağım. Ümit ettiğim falan yok.. Öylesine , laf işte.

Dolandırdım lafı.. Ne diyordum ki, hah esas adı değil Lodos. Ama ben ondan böyle söz edeceğim. Böylesi daha iyi.

Neden mi Lodos?

Buz gibi bir kış gününde ılıcacık geldiydi hayatıma da o yüzden. Hani lodos da esiverdi mi kış günlerinde bir ılımanlık kaplar ya her tarafı. Hani kar yağmış da orada burada, kaldırımlarda donmuş kalmışsa ancak lodos eserse erir ya. Aynı öyle geldiydi hayatıma. İçimde donan hisler varmış, onların buzunu çözdüydü. O hatırlatana dek farkında bile değilmişim hem de içimi donmuş hislerle doldurduğumun… İşin en ironik yanı içim dolarken donuk donuk benim boşluğa sürüklenişim.. Uçsuz bucaksız sonu başı belirsiz bir boşuktaymışım..

IMG_9138Ona ilk ne zaman âşık oldum… Bilmiyorum… Ama tanıştığımız gün dün gibi aklımda. Detaya girip uzun uzun anlatmaya gerek yok şöyle bir günde şu sebeple tanıştık diye. Ama belirtmek isterim ki o tanışma gününde en hatıralarıma yer eden konu ses tonuna hayran kalmış olduğumdur. Hem de sesinin tınısını duyduğum o ilk anda.

Binlerce ses arasında konuşsun, ayırt edilir hemen. Bilirsin ki onca sesin arasından kulağına en net ulaşan onun sesidir, çok da düzgün kullanır Türkçeyi, falsosuz…

Ah Lodos…

İçim katıldı gene, nasıl da gidiverdim birden o günlere… Ama kafa doktoru haklı mı ne; yazmak rahatlatacak sanki..

Şimdi uyusam iyi olur.. Çok yorgunum; yine; uzun süredir olduğumca. Hoş uyusam ve bedenimi dinlendirsem ne fayda, ruh yorgunluğu dinmiyor öyle uykuyla muykuyla..



Ah unutmadan bir dip not eklemek istiyorum. Ben tarih atmayacağım bu mektuplara. Mektup mu aslında o da şüpheli, kimseye yazıyor değilim ki bunları. Her nelerse işte bu kelime kalabalıklarına, cümle dizilerine tarih atmayacağım. Numara vereceğim sadece. Çünkü bir zamanı yok yaşamakta olduklarımın, zamansız ve mekânsız. Sınırlamak istemiyorum öyle formalitelerle..

8 Haziran 2011 Çarşamba

"Falımız fallanmış" demek bu olsa gerek işte...

papatya


İlk gençlik yıllarının kuralıdır.. Her kendini "aşık" zanneden genç insan, eline geçirir geçirmez bir papatyayı.. hiç düşünmeden başlar taç yapraklarını yolmaya
seviyor
sevmiyor
seviyor
sevmiyor....
...
hüzünlü artık
seviyor
sevmiyor
sorunsalı..
yaş ilerledikçe
böyle
ve işin tuhafı
insanın kıyamayışı o narin yaprakları koparmaya
isterdim oysa
bir papatya falına inanacak kadar saf kalabilmeyi
"seviyor"lara ışıl ışıl gülümseyip
basit bir "sevmiyor"a iki damla yaş dökebilmeyi...
heyhat
ne gülümsemelerim gülümseme şimdilerde
ne de ağlayabiliyorum dilediğimce....

TUT Kİ.

tut ki gecelerden bir gece
tut ki yine seni düşlemekteyim

DÜŞ ve GECE
yakışan iki sözcük birbirine

Düş görmek için uyumak gerek oysa... Peki neden "düşlemek" diyorlar "hayal kurma"ya...?
Düşe dalmak için uyumak gerek ya..
UYKU
nicedir uzak bana..

tut ki yanıbaşımdasın şimdi... narin ellerin dolaşıyor tenimde
"narin eller" de tezat erkekliğinle -ama öyle.., narinler
ve çekici, ve erkeksi yapıyorlar seni aslında
ironi işte....

tenim ellerine hasret... dudaklarım dudaklarının ılık nemine
tut ki örtüyor usuldan dudakların benimkilerin üzerini...
kış günü üzeri açık, kanepede uyuyup kalmış biri gibi büzüşmüş dudaklarıma, battaniye misal örtülüverince dudakların gevşeyip aralanıverecekler biliyorum...

tut ki için yanıyor aniden..
sebepsiz
ya da sen sebepsiz sanıyorsun da oysa sana hasretim yakan içini bilmiyorsun-
uzansan telefona.. tuşlasan numaramı
su serpilir sesimi bir işitsen içini yakan kora... bilmiyorsun...

tut ki gelmişim kapına
tut ki gelmişsin kapıma
tut ki denemişiz olmazlarımızı oldurmayı
tut ki
oldurmuşuz da..
"olmaz" olmaz demişiz de
olmuş olmaz sandıklarımız..
olur ya....
....
...
..
.
tamam sus söyleme
olmaz
biliyorum
dedim ya
sadece "düş" görüyorum
sen kal sağlıcakla
ben düş'e kalka
gidiyorum...

IMG_3745

7 Haziran 2011 Salı

ESKİ BİR MEKTUP

BİLGİSAYAR ARŞİVİMİ DÜZENLERKEN BULDUM BUNU..
18 AYLIKMIŞ KIZIM BUNU YAZDIĞIMDA...
ŞİMDİ NEREDEYSE 6 YAŞINI BİTİRMEK ÜZERE
YAZILAN HER SATIRIN ALTINA İMZAMI ATARIM
DEĞİŞEN HİÇ BİR ŞEY YOK
ANNELİK DENEN BU İŞTE GALİBA
KESİNTİSİZ BEKLENTİSİZ SABİT SEVGİ
İYİ Kİ.........



IMG_6094

15 Şubat 2007


Canım Yavrum,



Hayat denen o uzun yolun çok başındasın daha

Bu hayat yolunda adım adım yürüdükçe büyüyeceksin...

Büyüdükçe acı tatlı anılar biriktireceksin eteklerinde

Büyüdükçe değişecek, gelişeceksin...

Ve bu değişim sırasında değişmeyeceğinden emin olduğum bir şey varsa o da sana olan sevgim...

Seni gördüğüm an

(hatta sana hamile olduğumu anladığım an desek daha doğru olur...)

başlayan o uçsuz bucaksız engin sevgi hep olacak...

Ne zaman kendini yalnız, üzgün, kırgın, hayal kırıklığına uğramış hissedersen

(bunların olmasını asla ama asla istemiyor olmama rağmen olacağının kaçınılmazlığını da biliyorum yazık ki adım gibi)

gözlerini sımsıkı yummanı ve bu sevgimin sana güç vermesini dilemeni istiyorum...

Çünkü ben bundan güç alacağına inanıyorum.



Senden beni benim seni sevdiğim gibi sevmeni isteyemem...

Bunun mümkün olamayacağını biliyorum...

Evlat sevgisinin bu kadar büyük, güzel ve yüce olmasının esas sebebi belki de karşılık beklemiyor oluşudur.



Seninle yapacak çok şeyimiz var capon balığım...

Oyunlar oynayacağız birlikte ,

Yeni oyunlar keşfedeceğiz kimsenin bilmediği

Kimseye söylemeyeceğimiz gizli sırlar saklayacağız ikimizin arasında...

Hayatı seninle yeniden, sil baştan tanıyacağım

Tıpkı şimdilerde seninle yeniden öğrenmeye başladığım gibi basit şeylerden kolayca mutlu olmayı...

Çocuk şarkıları söyleyeceğiz birlikte

Masal dünyalar keşfedeceğiz...

Okumayı sökeceğim seninle yeniden...

Okul sıralarının heyecanını yaşayacağız birlikte

Sınav öncesi karın ağrılarımı çekeceğim yeniden en baştan seninle...

İlk aşk heyecanımı anımsayacağım sen ilk aşkını yaşarken

Aşk acısını tattığında beraber yıkılıp beraber gözyaşı dökeceğiz...

Sonra beraber kalkıp ayağa sen yeni aşklara yelken açarken ben destek vereceğim arkandan

Çok şeyimiz var yapacak

Ama hiç acelem yok yavrum...

Her anının keyfini doya doya çıkartmak istiyorum

Doya doya yaşamak

Doya doya koklamak seni

Bebek kokusu, evlat kokusu her kokudan üstün

Eminim cennet denen mekan da böyle kokuyordur aynen...

Bu mucize bebek kokun sen büyükçe yok olsa da teninden

Burnumda yer etti

Ömrümün sonuna kadar benimle artık....

Işığım..

Vazgeçilmezim..

Tarifi yok sana olan sevgimin...

Annen.....



Görsel: Yalçın Polat

6 Haziran 2011 Pazartesi

zaman akıp gidiyor dur demek olmaz....

zaman...
akıp gidiyor
seyirci gibi izlemek var
onunla beraber akmak var...
genelde onunla akmayı tercih ettim hep...
zamanı yakalamak değil derdim,
hep onunla elele tutuşup öyle ilerleyelim istedim...
"kendim için"siz bırakmadım hiç kendimi..
kendim için "spor" yaptım uzun yıllar step, aerobik, fat loosing vs.
kendim için "dans ettim" Büü ile beraber yaptık... gösteri grubu üyesi olduk dört yıl aralıksız dans ettik.. --ayy özlediiim, gitmeli bir ara gecelere-
anneliğe karar verip, anne olduğumda kızımın ilk üç yılı için kendimi ona verdim.. tek odağım yaptım onu, onun için yaşadım...
hiç pişman olmadım
şimdilerde herkes "Aaaa sen şanslısın, Defne süper çocuk, her anne bunca şanslı olmaaaaz" dediklerinde bıyık altı gülümsüyorum... Her anne şanslı olur isterse, eğer hayatının üç senesini kendi içinde büyütüp ortaya çıkarttığı o yüce varlığa adamaktan erinmezse... ;) Şansımızı kendimiz yaratıyoruz özetle..
Şimdilerde "Fotoğraf Çekiyorum" kendim için...
her insanın bir hobisi, kendisiyle başbaşa kaldığı bir kaçışı olmalı
ben fotoğrafa sığındım streslerimden kaçarken...
zamanla elele gidiyoruz işte ileriye
ama yine de zamanın
böyle hızlı akıyor oluşunun damağımda bıraktığı en belirgin lezzet HÜZÜN..
her ne kadar boşa geçirmişim deme fırsatı tanımasam da kendime..
dolu dolu geçirsem de
bunca hızlı ilerleyiş
hüzünlendiriyor işte...

kızım kocaman oldu...okullu oluyor bu sonbahara...
tuhaf..

hakikaten yaşlanıyor muyum ne....
bakın 11 ayın ettiğine...

latinabuyurken

dALLAR kİRAZ HAVA SICAK yaz CANIM

Ayyy artık YAZ geldi mi ne?
hadi inşallah
ne kadar uzadı bu sene gelmesi...
İçim kıyıldı ruhum küflendi yağmurdan
YAZGÜNEŞİ'yim ben yahu...
Yazı görmeden yaşamam olası değil ki....
Güneş bir parçacık gösterdi gül cemalini...
hoş güneşin ucunu görür görmez de başlıyorum "ahhh tatilim geldiiiii" söylemlerime..
şööööyle giyip bikinimi, sürünüp güneş yağımı, elime almışım kitabımı, yan canibime koyuvermişim buzlukta soğutulmuş bardağa doldurulmuş buzzzz gibi  biramı, piliç çevirme gibi döne döne pişiyorum...
ahh hayali bile ne esrikliklere sürüklüyor insanıııııı...

o zaman şarkı söylemek lazım değil mi?
yaz şarkıları....


kiraz








DALLAR KİRAZ HAVA SICAK
YAZ CANIM
DALLAR KİRAZ AKLIMDA DUDAKLARIN
ÖZLEMİŞİM GEL YANIMA GEL BİRAZ
BU AYRILIK BİTSİN BU YAZ GEL CANIM...

kirazlicapon

beklenmedik gelişlere....

karınca

her zaman her şeye alışır insanoğlu...
Başta canını çok yakan bir şey... zamanla daha az acıtır, ve daha az ve daha az...
Karınca kararınca yaşar gidersin , unutursun bile hatta...
Ama yüreğin kuytu bir köşesinde, bir sızı hep kalır
illa ki kalır
ve bazen
-eğer ölüm değilse o canını yakan-
bir gün
olmadık bir gün
olmadık bir an
olmadık bir yerde
aksi gibi hiç de beklemediğin bir şekilde
hazırlıksızca
burun buruna geliverirsin canının acısıyla
kısacık bir dokunuş, belki bir öpüş hasret kokan
sonra
sonrası olmaz...
yüreğinin kuytu köşesine saklı sızıyı çekip alıp güzelce bulaştırıverir her hücrene....
geldiği gibi sessizce gidişini izlerken
lanet edersin bu gelişe...
her şey yeniden
her şey sil baştan diye.....

3 Haziran 2011 Cuma

haziranda ölmek zor...

IMG_9110

....

Demek ki göçtü usta


Kaldı yürek sızısı




Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü

Bıraktım acının alkışlarına

3 Haziran 63'ü




3 Haziran 63'ü

Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne

Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta

Okşar yanan alnını

Nazım Ustanın
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne

Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta

Yatıyor oralarda

Bir eski gömütlükte

Yatıyor usta


Gece leylak ve tomurcuk kokuyor



Geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
Şuramda bir kuş ötüyor.



hasan hüseyin korkmazgil

İYİ UYKULAR USTA....
ANINA SAYGIMLA.......

Bir Portre Atölyesi Ardından....

247573_10150205462006686_615681685_7262101_3367198_n

Kasım 2010'dan bu yana çalıştık..
En azından öğrenmeye çalıştık..
Ve doğruyu -hiç değilse kendi doğrumuzu- yakalamaya...
Oldu mu
Olmadı mı
Bilinmez...

IMG_1282

Zaten bu fotoğraf denen kavram da öylesi göreceli ki..
Onlarca konuğum geldi sergi açılışına
-her birine binlerce teşekkür, öyle özeldi ki o akşamı benimle paylaşmak, beni onore etmek için yanımda olmaları-
Birinin favori karesiyle bir diğerininki tutmadı
Dört fotoğrafımın dördünü de ayrı ayrı favorisi ilan edenler oldu
keza tüm diğer arkadaşlarımın kareleri için de her bir konuk bir başkası için "süper" dedi..
temel eğitim hocamızın her zaman söylediği gibi "Doğru fotoğraf diye birşey yok"tu gerçekten de sanırım...

Bir süre portre çekmeyi denedik... Kimi çehreleri kendi dilimizle konuşturalım dedik...
Elimizden bu geldi
Sürç-ü Lisan ettikse Affola...
IMG_1247

Güzel bir akşamdı, kusursuz bir organizasyondu.. Emeği geçen herkese teşekkürler...

IMG_1336

İlk günden beri "portre fotoğrafı" konusunda ufkumuzu açabilmek adına bize sabır gösteren
Ülkemin sanat dünyasında isim yapmış birçokları gibi kollarını göğsünde kavuşturup fildişi kulesinin tepesinden aşağı bakmak yerine bizimle aynı masada oturup kadeh tokuşturan
Yılların tecrübesiyle kazandıklarını  hiç çekinmeden paylaşan Sevgili TUĞRUL ÇAKAR'a



zaman zaman yanlış anlaşılmış da olsa ilk günden beri iyi niyetinden şüphe duymadığım, aklından geçen ne ise, bazen ters kelimelerle olsa dahi, çekinmeden dışına yansıtacak derecede cesur olabildiği için biraz da kendimden izler bulduğum, bu noktaya gelmemiz için çok emeği ve çabası olduğunu bildiğim, eleştirileriyle beni çok daha doğruya yönlendiren, güzel bir sergi açılışı akşamı yaşamamız hususunda bir çok detayı çok önceden düşünüp planlayan Sevgili ATAKAN BAYKOÇAK'a

Sevgili Tuğrul Hocamızdan desteğini esirgemeyen, bir portre atölyesinin gülümseyerek sonlanması için elinden geleni yapan, bizlere sakinliğini bir an bile kaybetmeden sabreden Sevgili YASEMİN GELEBEK'e

Beni model olarak seçip, çok özel ve güzel eserleri sayesine sergi salonu duvarlarında beni bana yansıtan Sevgili İBRAHİM ÇAKIR ve BURAK İMİR'e

Katalog hazırlığı ve basımında gösterdikleri çaba için Sevgili İBRAHİM ÇAKIR VE Sevgili SEMİH ARI'ya

Neredeyse bir asistan kadar atölyeye destek veren Sevgili YAVUZ ILDIZ'a

Toplantılara katılarak, çektiği fotoğrafları paylaşarak, çalışıp çabalayarak öğrenen -öğrenirken öğreten- Tüm KATILIMCI ARKADAŞLARIMA...

açılışımıza gelerek beni sonsuz mutlu eden hayatıma orasından burasından değen onlarca ÖZEL ve GÜZEL İNSANlarıma

Hiç şikayet etmeden nazımı kaprisimi çeken, sıkıntıdan patlasa da, nefret de etse bana modellik eden biricik eşim, diğer yarım, hayat yoldaşım BÜÜ'cüğüme

Çekim yaptığım zamanlarda hiç itiraz etmeden kızıma bakan, çoğu  daha çok çekim yapabilmek adına zaman ayırabilmem için evimin işini, yemeğimi yapmaktan erinmeyen dünyanın en özel en sabırlı insanı olan ANNE'ciğime

32 yıllık candostum, kardeş denli yakınım, bir saniye bile hareket etmeden duramadığı halde sabredip bana poz veren ÖZLEMciğime

Gelişini dört gözle beklediğimiz, dünyanın en yakışıklı minik adamı yeğenden öte oğlum TAN'ıma

Sergi ya da katalogda yer alamasalar da bana sabırla modellik eden her türlü nazıma ses etmeyen onlarca özel ve güzel MODELime

IMG_1294

hepsi bir yana
Dünyaya geliş sebebim olduğundan emin olduğum küçük insan, Biriciğim, Hayata tutunma sebebim, Sıcacığım, capon balığı latinam, Kızım, yavrukuşum DEFNE'me

kendi adıma TEŞEKKÜR EDERİM...


ÇOK MU ABARTTIM?

GALİBA

OLSUN
BU DEFA DA ABARTMAK İSTEDİ CANIM
OLAMAZ MI
OLUR YA....
IMG_1293

Bir zaman önce portre konusunda beceriksizliğimi paylaşmıştım blogumda
Ben bu işi beceremedim
demiştim..
Zamansız bir karamsarlıktı belki..
Tamam ben oldum, becerdim demiyorum hala..
Öyle bir şey yok biliyorum
Bir adım ötesi her zaman herkes için var...
Sadece artık bu işi beceremedim değil de
Denedikçe, çalıştıkça oluyor hayatta her şey..
denemeye, çalışmaya devam diyorum...

Ve son cümlem bir itiraf:
Bunca aydır alışmışım Portre adına bir şeyler üretip de ortaya çıkartmak için çabalamaya
Şimdilerde bir parça oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi hissediyorum :) teşekkür olayını bunca büyütüp abartmam da bundan belki de
kimbilir....