28 Şubat 2011 Pazartesi

Hiç Rezil Olacak Göz Var mı Bende?

Nilcanımın içi mimlemiş beni..

Konu rezillik...
Rezil oldun mu hiç
ilkokul dönemlerinde
ya da sonrasında..

Bir defa şimdi ben son derece elit bir kadın olarak
sürekli her attığım adımı ölçüp biçip tartarım
asla ve kat'a hata yaptığım rezil olduğum görülmemiş duyulmamış hissedilmemiş ve hatta hayal dahi edilmemiştir
bir nevi süper kadın olduğumdan şimdilerde
o vakitlerde süper çocuktum
kriptonit yiyip canım istedi mi telefon kulübelerinde pelerinli bir süper kahramana dönüşüyordum
haa şimdi neden dönmüyorsun diye soruyorsunuz....
öyle mi?
peeeeh
telefon kulübesi mi kaldı pardon da
telefon;
kulübeden çıkıp çoluk çocuk dahil olmak üzere herkesin cebine girdi
e ben de pelerinlenmeye onun bunun cebine dalamam ya
di mi..
gerçekçi olalım biraz soru sorarken
nck nck nck
hoş diil.

Atıyor muyum?
Yok canım...


ahahahayyattt...

şimdi bir defa o ilkokuldayken gıcık olduğum kızın önlüğüne uhu sürmek için arkasından yanaşıp da dengemi kaybedip yere düşüp ön dişimin bir kısmını ebediyen yitirdiğimde rezil falan olmamıştım ben... Kaldı ki uhu da önlüğe sürülmüştü lütfen atlamayalım konuyu

içi biten gazlı kalemlerin rengarek dış kısımlarını birbirine geçirerek kule yaparken öğretmene yakalanıp kafasına şaplağı yediği için bütün sınıfın katıla katıla güldüğü çocuk da ben değildim ayrıca. Öyle bir rezillik yaşamışlığım yok.

ortaokul öğrencisi olduğu dönemlerde iştahlı iştahlı en yakın arkadaşının aşık (!-aşk derken o yaşta puhahahah) olduğu çocuğu nasıl da telefonla işlettiğini anlatırken başını çevirip çocuğun sırıtkan suratıyla burun buruna denk gelen o kız ben olabilir miyim
mümkün mü sizce?

hele hele
o şipşişko çocukcağız için "g.tüne misket sıkışmış onun, yemiş yemiş s.çamamış" yorumunu yaptığı anda şişman çocukcağızın dibinde olduğunu fark ederek vicdan azabından kıvrım kıvrım kıvranan kız çocuğu olabilitem ne oranda sizce?

tamamen sıfır....

IMG_8983
süper kahramandım dedim ben küçükken
allooo kimse dinlemiyor
okumuyor galiba....

nck nck nck...


































Dipteki Not: ne var şaşırcak şimdi bu fotoğrafta
süper kahramanların süper kahramanlar doğurmasından doğal ne olabilir ki?
hakikaten entersansınız yani...
söyleyen oldu mu önceden? ;)

Haa bir de
Elifcem top sende
yoksa sen de mi elitsin benim gibi
rezil olamayan takımından
ahahahahah

23 Şubat 2011 Çarşamba

Çocukça Algılamak gerek bazen...

elifdefnek


Bir çocuk bakışına sığınıvermek gerek bazen..


Bazen kaçmak için hayatın keşmekeşinden sokulup bir çocuğun gölgesine, onun gözleriyle bakmak gerek bazen...

Ruj sürmene izin verilmedi diye ağlayabilmelisin mesela hıçkıra hıçkıra

Ya da ortalarda gezininen teki kayıp çorabı kesip bebeğine elbiseye dönüştürdü annen diye dünyalar senin olabilmeli bir anda...

zaman zaman

bir çocuğun eteğine saklanıp cee diyebilmek gerek dünyaya

Anımsamak gerek "ben de çocuktum bir zamanlar" diye, izin vermek gerek bir çocuğun sıcaklığını yansıtıp bunu hatırlatıvermesine sana...

Çocuk gözler gerek bazen insana

Çocukça algılamak adına..




dipteki not: Modellerim Elif  ve Defne'ye teşekkürlerimle...

13 Şubat 2011 Pazar

Çizgi Karakter Olsaydım Sizce Kimdim?

Nil'im mim yayınladı geçenlerde
"Bir çizgi kahraman olma şansınız olsaydı hangisi olurdunuz?"
Gerçi o mimlemedi beni
ama üstüme alındım ben
üzerine konuşunca bir de
dedim gülersiniz ama yazarsam:))
yaz dediler

e peki madem dedim bende
(tam da hazır mezarın bayat ölüsü tadında istemem yan cebime hesabı oldu ya
neyse işte deşmeyin fazlaca :)))))

Benim hep kendimi özdeşleştirdiğim çizgi kahraman
"Betty Boop"
:P

şaşıran var mı?
:))


peki neden Betty..

Bazen kendi kendimden emin olamıyorum
küçük afacan bir kız çocuğu muyum, saf, masum, kırılgan, dünyadan bihaber, herkesi kendisi gibi zanneden
yoksa seksi bir şeytan kadın mı, aklına koyduğunu yapan, bir sonraki adımı itina ile hesaplayan, zeki, fırlama, cazibeli

ne o
ne o
kimi an öyle
kimi an böyle
Betty Boop gibi...



Betty_Boop_006


Aslında kıyafetti, çantaydı falan çok popüler olmasına karşın Betty çok iyi tanınmıyor Türkiye'de
Bilmeyip merak edenler için azıcık bilgi:

Betty Boop, Talkartoon ve Betty Boop çizgi film serisindeki karakterin adıdır. Dave ve Max Fleischer'in yarattığı dünyaca ünlü Betty Boop, 1930'ların başında Köpek Bimbo'nun aşkı olarak yaratıldı ve Bimbo'dan daha fazla sevilerek ana karakterlerden biri haline geldi.


Zaman içinde, popülerliğinin de artmasıyla birlikte, bir dizi değişim geçirdi. Köpeksi özelliklerini yitirerek, bizim bildiğimiz şirin ve seksi Betty Boop oldu.

İnsanlarla ilk kez 8 Ağustos 1930’da efsanevi animatör Max Fleischer’ın tasarımıyla “Dizzy Dishes” da isimsiz bir gece kulübü eğlencesi olarak tanıştı.

Fleischer’ın Paramont için yaptığı, animasyon endüstrisinin ilk konuşan filmi, Betty karakterinin küçük kız sesi masumiyeti, bağımsız hareketleri ve kadınsı cazibesinin oluşturduğu kombinasyon, onun erkeklerce düşlenilen bir karakter ve oyuncu olarak benimsenmesine yol açtı.

Hatta Betty öyle idolleşti ki; Marilyn Monroe ve daha sonraları Madonna da Betty Boop ile bir özdeşleşme arandı. King Features, Betty Boop karakteri için sadece ABD’de 250 firmaya lisans verdi. 1995’den bu yana giderek artan popülaritesi sayesinde Ulusal Film Enstitüsü tarafından korunmaya değer görülen karakterler arasındaki yerini aldı. Betty’nin şimdilerde çok olası bir Broadway sıçraması yapması bekleniyor.





Sweet Old Fashion Girl...

Şirin:
hmmm
sayılırım sanırım çoğu zaman

Old Fashion:
evet evet bu kesinlikle benim

Girl:
o kadar da değil
Woman diyelim mi?

ahahahaha

izlemek isteyen olur ise

sadece bir tık şuracığa: BU BENİM İŞTE 

10 Şubat 2011 Perşembe

İçin Neyse Dışın da Oysa İncinirsin....

Nefretle baktı kadın aynaya... Oraya yansıyan görüntüye öylesi kızgındı ki... Alev çıksa gözlerinden ve aynadan yansıyıp tutuştursa kadını


“oh olsun sana, hak ettin aptal kafa”

diyecekti kadın....




31415_372138594228_688049228_3653892_4455187_n





Hayatta en çok değer verdiklerinden değer görmemenin kırdığını onu; hep unutuyordu bu salak kadın....

ve her seferinde

“Bu defa temkinli olacağım çıkartırken Kaf dağına karşımdakini” sözünü verip her seferinden yeniliyordu yine de...



Omuz silkti sonra...

Söylendi kendi kendine:

“Ben kendimden başkası olamam ki ama... ve ben değer verdim diye karşımdaki için değerli olmayı bekleyemem ki aslında...”



Avutuyordu işte yine “kırgın sol yanı”nı

Yine kendi kendine....



Açık sözlü oldu mu insanlar hor görülürdü; bunu öğreneli epey olmuştu aslında... Ama işte “ne ise o olmak”lık vardı ya serde...



“Ne isem O’yum işte; bundan ibaret eldeki malzeme..

yine sevdim mi söyleyeceğim / yine değer verdim mi belli edeceğim / ve yine incineceğim...

bu kaçıncı yama yüreğe... / dikiş tutmayana değin devam yamamaya...”



Devrin kadını olamamıştı kadın asla.. Acı vermişti uyamamak çağına daima... Zamanın gidişatı ters düşmüştü hep düşlerine de, yılmamıştı işte düşlemekten yine de...

Ah gerçekleştirebilseydi kürtajını hastalıklı bir cenin gibi içini kemiren, kanını zehirleyen acılarının...

Ah bir aldırabilseydi o acıları... Kolaylaşırdı elbet yaşam da...



Yine omuz silkti usulca...



“İyi de “ dedi kendi kendine..

“İyi de, o vakit ben, ben olmazdım ki ama...”



İçi katılarak / eli titreyerek / kanata – acıta söktü yüreğinin en güzel köşelerinden birine itina ile yerleştirdiğini... / kaldırdı daha bir çoklarını istiflediği rafa..

ve en aydınlık, en ışıltılı gülümsemesini çağırarak yüz hatlarına, döndü cıvıl cıvıl / verdiği değeri fazlasıyla hak edip ona yansıtmaktan çekinmeye o özel dostlarına...

Gözpınarına asılı kalıvermiş olan minicik bir damlayı uzanıp usulca sildi o dostlardan biri

Kadın gülümsedi...



Yüreğinden değer verdiğini çekip kopartırken kanayıveren köşe an gelecek kabuk bağlayacaktı nasılsa....



Başı dik uzaklaştı aynanın önünden kadın / kendine nefreti aynada asılı kaldı... daha önceden asılmış olan onlarcasının yanında.............

7 Şubat 2011 Pazartesi

İnsanın Kuzeni Olsun...

İnsanın el sanatları mevzuunda Ultra üstün yetenekli bir kuzeni olur ise ne olur?

Mesela
Olabilir Van Gogh'un Yıldızlı Gecesi'ne hayransınızdır lâkin bir türlü de bulamazsınız herhangi bir yerde bir repredüksiyonunu
Kuzen yetişir imdada
sayesinden nefis bir yağlıboya repredüksiyon süsler salon duvarınızı

IMG_5166

Düğün fotoğraflarınızın oraya buraya dağılması söz konusu edilemez mesela
zira üzerinde kocanızla isimlerinizin baş harflerini taşıyan harika bir logonun bulunduğu ve üzerine düğün günü baba evinden çıkış anınızın da resmedilmiş olduğu, yetenekli kuzen elinden çıkma, sandığınızdadır hepsi düzgünce...

IMG_5168

IMG_5167

gelen konuklarınıza çay kavhe ikramınızda ilk ihtiyaç ne?
Bir tepsi olabilir mi?
olur...
kuzen sayesinden en nefisinden olur

IMG_5172

market poşetleriniz çöp poşeti olarak değerlendirilir mi sizde de?
gerektiğinde kullanılmak için biriktirmek gerekir malum
kuzen sayesinde endişeye mahal yok. Mutfakta elinde tencere hemen koşar yardımınıza içi poşet dolu tombul teyze...

IMG_5173

Kızınızın tokaları eşleşmekte zorlanıyor mu?
sağa sola dağlıp dağılıp kayboluyor mu?
Kuzenin eseri toka düzenleyici ablaylaaa
sorun diye bir şey yok ortada

IMG_5174

Eee kız çocuk süslü olacak
ayna da lazım
takılarını koymaya çekmece de rafta
becerikli kuzen etmiş bile çoktan mevzuuya müdahale

IMG_5176

Eh dedim ya
el sanatlarına ultra üstün yetenekli kuzen diye...Haliyle bu kuzenin ziyaretleri de çoık eğlenceli nefis süprizlere gebe ..

Yoyolardan çok sempatik bir kuklası oluverir mesela latinanın bir anda

IMG_5180

IMG_5181

Eh senin de boynun bükük kalmasın diyee
kitap kurdu oluşunun da hesaba katılımasıylaaa
kuklanın minyatürü sevimli mi sevimli bir kitap ayracın olur üstüne...

IMG_5182

IMG_5185-1

Latinanın fotoğraflarına bir albüm gerekir hepsi de dijitalde kalacak değil ya
diyeee..
buyrun bakalım bir fotoğraf albümü cimcimeye

IMG_5189

Bu arada senin için hazırlanan
muhteşem iğne oyası takı adaptasyonu

IMG_5190

ve harika plaj elbisesi
içini içine sığmaz hale getirip
sık sık tekrarlamakta olduğun
"hadi noolur yaz gelsiiiin"
dileğinin altını itinayla kalın kalın çiziverir.

IMG_5194


ne diyordum?
haaa

İnsanın el sanatları mevzuunda Ultra üstün yetenekli bir kuzeni olur ise ne olur?


ne olacak yahu
nefis olur....


Tülin Ablacağım
ellerin dert görmesin
Evimin her köşesi daha burada paylaşamadığım el emeğin armağanlarınla dolu
Teşekkürler yeniden

ve yine bekleriz
bu defa ben sağlıklı olayım
ve daha uzun kalın
ve gezelim ama.....

4 Şubat 2011 Cuma

Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri / İhsan Oktay ANAR

IMG_5111

"İhtiyar: ... ben bugüne kadar kazanmak için oynamadım hiç. oyunun bana verdiği zevkle yetindim.
Ölüm: ... Sonuçta her oyunu ben kazanırım
dedi
'Aldıkları zevk de oyuncuların yanına kâr kalır. Ama bu gerçeği çoğu bilmez. Bu yüzden benimle iddiya girer ve kaybederler. Senin anlayacağın, oyundan yanlış birşey isterler.'" (s. 17)

"Güzellik adamın içine bir türlü girmemişti. Gerçi, güzelliğe âşıktı, ama vâsıl olamamıştı. Kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğu galiba doğruydu.

Artistik ve ahlâkî değerlere asırlar boyu bir türlü erişemedikleri için bunlar uğruna bir ömür harcamayı enayilik olarak gören ve güzelliği üretmek yerine onu para, şiddet ya da kurnazlıkla elde etmeyi faz,let sayan insanların ülkesindeki okullarda , en az rağbet gören ve pek ciddiye alınmayan bir ders de resimdi." (s. 24)

"Belki de güç tutkusunun insanı vardıracağı yegâne yer, erkeklik ve onu kullanmanın en kaba yolu olan şiddetti. Gel gör ki şiddetin en yalın biçimi, güzel olan, belki de dişil bir şeyi parçalamak ya da kirletmekti; bu da elbette insanda güçlü olduğu duygusu uyandırırdı."(s.25)

"Geçmişime bakıyorum da, hayat bugüne kadar bana hep güzel şeyler göstermiş. Bu dünyada her şey güzel. Çirkinlik diye bir şey yok; kimbilir, sadece aldanarak ve büyük bir budalalıkla, onda çirkinliği görenler çirkindir belki. Ama ben dünyayı korku duygusuyla değil, güzellikle tanıyorum. Benim ona baktığım gibi, Dünya da bana bakıyor ve gülümsüyor, ben ona neden gülümsemeyeyim?" (s.82)

"Benim dünyada tattığım en büyük lezzet hayat değil, insanlık! Her zaman olduğu gibi şimdi de, yaşıyor olmanın değil, insan olmanın zevkini çıkarıyorum." (s.137)

"... birçok kişi için, insan olmanın zevkini ve keyfini çıkarmak değil, hayatı sürdürmek ve korumak daha önemli görünüyor. Ne pahasına olursa olsun yaşamaya çalışmakla, doğrusu çok büyük bir mutluluğu kaçırıyorlar. Acı ve ölüm korkuları onları yönetiyor. İşin kötüsü bu korkuya Tanrı diyorlar. Oysa dünyayı korkuyla değil, bir insanın gözleriyle görselerdi, Tanrı'yı görmüş olurlardı."(s.138)

"...hemen her erkek, bilip görmediği, bu yüzden hayal etmek zorunda kaldığı kadınları kendi pembe hülyalarıyla bir kez süsleyince, onlarla karşılaştıktan sonra bile gerçeği değil, bu süsleri görmeye devam ederdi." (s. 157)

"Örf ve âdetlerin fertleri yönettiği, hiç de zengin olmayan, muhafazakâr kasaba hayatının insana bahşettiği en büyük nimet, şüphesiz, derin bir iç dünyası ve yüce duygular gibi sıkıntılardan onu kurtarmasıydı. Gerçekten de kasabalı, gerek dağ başında tek başına yaşayan bir çoban, gerekse yalısında inzivaya çekilmiş bir beyzadeden çok farklı olarak, dünya ve insanlar hakkındaki bütün hükümleri önceden verip bunları geleneklerinde yaşatan bir cemaat içinde ömür sürerdi. Kesin, sarsılmaz ve sağlam oldukları için bu hükümleri onun değil çiğnemek, kabul etmemesi, yahut kendisiyle hesaplaşıp onların yerine yenilerini koymak gibi hem gereksiz hem de tehlikeli bir maceraya atılması mümkün değildi. Kasaba cemaatinden olanların çoğu, vicdan denilen başbelasından kurtulmuş oluyordu. Çünkü doğruyu örf ve âdetler nasıl olsa gösterdiğine göre, onu bulmak için kafa patlatmak artık şart değildi. Gel gör ki vicdana bu şekilde gerek olmadığı için, bu kez onun getirdiği ıstıraptan mahrum kalınırdı. Sadece iç dünyası olanlara özgü olan vicdanın mukaddes azabının lezzeti, kasaba hayatında pek tadılmadığından, insanlar daha çok, cemaat tarafından ayıplanıp cezalandırılmaktan korkarlardı. Kendini gerçekleştirmenin en kolay ve en akıllıca yolu, başkalarını korkutup boyun eğdirtmek olduğu için, insanların kusurlarını araştırıp bularak onları ayıplama fırsatına erişmek, bu kuvvetli tehdit kozunu bir kez ele geçirdikten sonra cemaatten atılma korkusunu başkalarına yaşatmak, kasaba hayatının belki de en temel kuralıydı. Öyle ki, bu hayatta güçlü olmanın bir yolu da, insanların günahları ve kabahatleri hakkında bilgi biriktirmekti. Yükselmek çok zordu ama diğerleri karalanabilir, yerin dibine batırılabilirlerdi. Başkalarının mahrem hayatlarını gözetleme, dedikodu ve tecessüs, ayıplanma korkusunu yaşayanların kendi çektiklerini, belki de başka herkese yaşatma ve böylece kaderlerini paylaşıp sıkıntılarını hafifletme eğilimlerinin bir sonucu olmalıydı. Fiskos ve dedikodu her iki cins eşit rağbet gösterse de, teferruatı erkeklerden daha iyi sezecek kadar ince düşünceli oldukları için, kadınlar tarafından daha büyük bir başarıyla yürütülürdü." (s. 172-173)

"Her insan ancak bilmediği şeyden korkar. Korkusunu yenmek için bilmek ister. Fakat bilmesi için araması gerekir. İşte din de bu arayış değil midir? Bununla birlikte eğer insan bir şeyi arıyorsa, onu bulmuş ve ona kavuşmuş da değildir. Kavuşamadığı şeye erişmek için can atar. Bu da aşktır işte!
... Arayış bitince, aranan şey artık bir kez bulunduğu için, korku da aşk da biter.
... İşte o zaman meşk başlar!
... Zaten cennet de budur!
... ve gülümseyen herkes cennete bakıyor demektir." (s.201-202)

 "Ölüm: Cennete girmeyi başarabilen biri, yine orayı göremiyorsa, cennette olmayan biri de, buna rağmen orayı görebilir öyleyse.
İhtiyar: 'ben bilgili biri değilim' dedi. 'Ama bana kalırsa orayı görmek, orada olmaktır.'
Ölüm: 'Peki sen orayı gördüğünü mü söylemek istiyorsun?' diye sordu
Bu soruya ihtiyar şöyle cevap verdi: -'Bilmiyorum. Aldırdığım da yok. Gördüklerim bana yetiyor.'
...
Ölüm: 'Anladım en sonunda! Sen bu yüzden benden korkmuyorsun! Henüz yaşamayı sürdürdüğün şu anlarda bile cennette olduğunu sanıyorsun. Hatta beni bile oranın bir parçası olarak görüyorsun. Oysa, seni götüreceğim yerde ebedî bir uykuya dalacağın aklına gelmiyor.
İhtiyar, hayır der gibi başını iki yana salladıktan sonra 'Bunun bir sakıncası yok' diye cevap verdi. 'Ebedî bir uykuda, ebedî düşler vardır. Cennet, düşlerin olduğu yerde değil midir? Sadece, bir düş bitip diğeri başlayacak işte'
Ölüm ise ona, 'Ama bu uykudan asla uyanmayacaksın' dedi  'Asla sabah olmayacak, asla güneş doğmayacak, gözlerin asla açılmayacak.'
İhtiyar ise, 'Cenneti görmemiz için gözlerimizi açmamız değil, belki de kapamamız gerekir' diye cevap verdi.
Ölüm hemen atıldı:
'Bak' Sen halâ cenneti arıyorsun işte. Çünkü gözlerini açıp dünyaya baktığında hoş şeyler görmüyorsun. Gözlerini bu yüzden kapatıyorsun. Bir kaçış seninki! Gördüklerin seni mutsuz ettiği için olsa gerek, cenneti halâ arıyorsun. Dolayısıyla, henüz ona erişmiş değilsin. Sonuç olarak sen daha, Dünyadasın. Yoksa gözlerini niye kapatasın ki?'
Bu sözlere ihtiyar, 'Ne yapayım! Gözlerimi kapatınca Dünya daha güzel görünüyor' diye cevap verdi. 'Böyle yapmasaydık bunca hikâyeyi nasıl düşleyebilir ve anlatabilirdik?'
Ölüm, 'Yani şimdi biz cennette miyiz?' diye sordu.
İhtiyar ise ona şöyle cevap verdi:
'Belki; bunu ancak gülümsediğinde anlayabilirsin.'
Ne var ki yüzüne vurulan mühür nedeniyle Ölüm'ün gülümsemesi neredeyse imkânsızdı. Göklerin takdiriyle bu yüzde en ufak bir duygu kırıntısının bile görünmesi yasaklanmıştı." (s. 217-218)

"...kurdelesini düzeltirken, kızın gözünden bir damla yaş geliverdi. İşte Ölüm, bu gözyaşını gördü. Ardından çocuğun yüzünü, o yüzdeki harfleri, masalları ve cenneti fark etti. Evet, çocukluk, cennetin tâ kendisiydi ve cennet de seyredilmeye değerdi. Ölüm seyrettikçe yüzünün yumuşadığını ve göklere yükselir gibi gerçek şekline erişmeye çalıştığını farketti. Bu sırada bir şey çatırdadı.
Mühür kırılmış, Ölüm gülümsüyordu."
 (s. 241)

"Pencereden ayışığı sızıyor ve küçük kızın yüzünü aydınlatıyordu. cenneti görmek için aslında bu kadar ışık bile yetmez miydi?" (s. 242 -Sonsöz)

3 Şubat 2011 Perşembe

Benlikten Senliğe....

Sessizliğin ve sensizliğin kıyısındayım Sevgili...
Dış dünyanın sessizliği ve sakinliğine inat iç dünyamdaki sensizlik fırtınası kasıp kavurmakta benliğimi
Gözlerimi daldırıp uzak ufuklara, senli anların anılarıyla dolmaktan başka huzur veren tek bir şey yok benim için bu ara...

Ey Sevgili...
O his
O beş harfe sığan ama içime sığmayan his
gün be gün için için kemiren benliğimi
O his
İşte o
Hani beş harfli olan
Evet evet özlem...

Sensizliğin ve sessizliğin kıyısındayım Sevgili...
uyuştu elim, ayağım, tüm bedenim
Herşeyden öte beynim, yüreğim...
Uyuştum sensizliğe
Acı hissedemez oldu benliğim..
Gün gün benlikten sıyrılıp bürünür oldum senliğe

Sensizliğin kahredici sessizliğinde
Gün gün yitirip beni
Gün gün senleşiyorum Sevgili......


yalnızkadın


Dipteki Not: Fotoğrafım için modellik yapan dostum Olga Akkoç'a sevgi ve teşekkürlerimle...

1 Şubat 2011 Salı

Zincirleme Kaza Kıvamı

IMG_3827

Zincirleme Trafik kazası gibiyiz..
O ona
O ona

Şimdi hadise şöyle vuku buldu:
Düğmeye Latina bastı Kreşten alarak şu bu yılın meşhuuuur iyileşmemek konusunda ciddi direnç gösteren aptal grip virüsünü
neyse uğraş didin
iyi ettik onu etmeye ya
kreşe gidemediği süre zarfında anneannenin başına çöreklendiğimzden her zaman olduğu gibi
Anneannecik aldı bu aptal virüsten nasibini..
Yatamaz da o tezcanlı kadın
ayakta sürünüyor günlerdir
ne günü hafta oldu

ve nihayet bingoo
anneanne bana devretti zat-ı aptal virüs denen herzeyi
Dün akşam tepetaklak oldu benim vitamindi şuydu buydu katkısıyla ayakta tutayım diye yırtınmakta olduğum bedenim..
Oy oy oyo ki oyyy
durum fena
neyse...

kaçınılmaz son
da esas ben niye yazdım..

Hastayım diye aradımdı Büü eve erken geldi, yemeği falan o hazırladı zaten ben kapıdan girer girmez elimi yüzümü yıkayıp pijama giyip battaniye altında tirtir tiremek üzere kanepeye teslim etmiştim kendimi...
uyuyakalmışım ısınınca
zor şer sürünenzi sürünenzi kalkıp gittim sofraya
yemek sırasında o derin duygusallığı ve gözlerimi yaşartan zor durumlarda gösterdiği inanılmaz hassaslığıyla
"oyyy annemmm kıyamam sanaaaa" dedi
ee hep oyuncak bebeklerine çangır çangır bağırırken karşıma ayna konmuş hissine kapılacak değilim ya, böyle anlarda da bir ayna oluveriyor kızım bana
çok şükür ki...
sonra o duygusal yüz ifadesi saniyenin binde biri bir hızla değişip babasına döndü olabiecek en muzip yüz ifadesiyle
"eveeet babamda hastalanıncaaa biz de kurtulmuş olacağız bu hastalıktan çıkıp gidecek evimizden"
sinsi bir yandan gülüş bakışıyla

hey Yarebbim zaten halim yok kıpırdamaya napiim güleyim mii ağlayayım ben şimdi ama :)