25 Temmuz 2010 Pazar

Bir zamanlar AŞIK olmuştum

kendi keşmekeşi
koşturmacası
kalabalığı 
içerisinde
beni ruhumun dinginliğe ulaştığı tek mekan burası
BODRUM....


Geriye dönüp baktığımda
çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın en can alıcı hatıralarında imzası var bu beldenin


Bozuluyor
dejenere oluyor
kalabalıklaşıyor
denmesine inat
ben ilk gördüğüm an aşık olduğum Bodrum'a olan aşkımdan ne olsa dönmem gari (:)) biliyorum.....


dün kaleye gittik caponumla elele tutuşup
neresine baksam bir anı saklanmış el salladı bana


ne günlere gittim ne günlere


mendireğe baktım
gizli saklı yaz aşklarının romantik yürüyüşleri canlandı gözümün önünde


Şimdilerde "Hadi Gari" barın taşındığı kale eteklerinde
benim gençliğimde "Spor Külup" vardı
iç çekerek göz gezdirdim heyecanla sevgililerimizi beklediğimiz mekanlarda...


limanda tekneler sıra sıraydı
eski günlerdeki gibi
o yıllarda bu kadar bilinmez iken Bodrum
her müdavimi genç kızın olduğu gibi
bizim de kaptan sevgililerimiz yok değildi hani ;)


süslenip püslenip gece 23.30 gibi çıktığımız barlar sokağında
artık pek bar kalmamış olmasına rağmen
barların tamamına yakını saçma sapan giyim ya da hediyelik eşya mağazası haline dönüşmüş olsa da
bu defa 5 yaşına ramak kalmış kızımla elele yürümek
hayli tuhaftı Allah biliyor ya



kızımın babasıyla ilk kaçamak tatilimizi yaptığımız sırada yürüdüğümüz yollardı o yollar sonuçta üstünden çoook ayakizleri çok yağmur suları geçip akıp o yolları aşındırıp yıkamış olsa da.....


Temple Bar kapanmış butik olmuştu
içim cız etmişti
yeniden açıldığını söylemişti Nagihan
ve gözümle görünce mutluluk yalazı kapladı içimi
geçmişe gidiverdim sanki
önünden geçerken capona
"bak kızım" dedim
"annenin ilk gençlik yılları hep burada geçti, sabahlara kadar"
kapıda oturan bodyguard çocuk tip tip baktı ben bunları söylerken
zamanın kısa tarihi işte
vakt-i zamanında bodyguardından, barmenine dj'inden garsonuna kankamızdı her çalışan mekanda....


kalenin her taşının yerini biliyormuşum meğer,
hangi daracık çıkmaz; zannedilen yol
hangi kuleye çıkarmış ezberimmiş farkında bile değilmişim....


surların en tepesinden Bodrum'u seyretmenin insana verdiği haz hiç değişmezmiş meğer
ne zaman gidersen git aynıymış o tarifsiz duygu...


neden durup durup depreşirmiş 
"ben günün birinde Bodrum'da yaşayacağım illa ki" cümlesi beynimde; ruhumda
anladım,
hatırladım iyiden iyiye
yeniden...


Bodrum'a her gelen bir AŞK yaşarmış mutlaka
ya karşı cinse
ya bizzat Bodrum'un kendisine...


Hani gelgeç yaz aşklarım oldu elbette bu beldede ya
benim esas, hiç değişmez ve en büyük aşkım bizzat kendisi Bodrum'un...
Vazgeçilmez yapan burayı bana
çirkinleşse de yer yer, gözüme görünmemesine sebep
bu aşk işte..


Dün
Bugün
Yarın
ve daima........


21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bodrum Bodrum

Tatil mi?

Hmmm
evet evet tatil

güzel mi?
e tatiiiiillllllll

deniz?
heralde yani

kum?
olmazsa olmaz

oyun?
e mutlaka

miskin mi?
tatillll demedik miii?

rahatlama?
tatilse konu mutlaka


zevk?
illa ki tatil

acık dağınıklık,?
eh olcak tabi

eyyy özgürlüüüük........


18 Temmuz 2010 Pazar

Tasvir-i Bodrum'a geliş -bir fıkra aracılığı ile..-.


Bodrum'dayım
nihayet :))

özlemişim
her zamanki gibi
Gerçi Nagiş'in doğum günü için bir günlüğüne gelmiştik ama o saylanmaz ...

Aslında tatilde pek internette dolanasım olmuyor
yazasım da
lakin
bundan söz edeyim istedim...

gelişimiz maceralı oldu bir parça

Öncelikle bir fıkra paylaşasım var
okuyun önce
sonra anlatayım.



Beş cerrah konuşuyorlarmış, hangi hastaları ameliyat etmek daha kolaydır diye...
Birincisi demiş ki:" Muhasebecileri ameliyat etmek en iyisidir, çünkü içini açtığında her şey numaralandırılmıştır"
İkincisi demiş ki: " Yok canım , bence elektrikçileri tercih etmelisiniz, içindeki her şey renk kodu ile sınıflandırılmıştır"
Üçüncüsü demiş ki:" Hadi canım, bence kütüphaneciler en iyisidir, içlerindeki her şey alfabetik dizin içindedir" 
Dördüncüsü: " İnşaat işçilerini denemelisiniz, parça artarsa yada iş uzar ve bir türlü bitmezse onlar seni anlayacaktır" 


Beşincisi şöyle demiş: "Hepiniz yanılıyorsunuz, ameliyat edilecek en iyi hasta grubu politikacılardır. Çünkü, yürekleri yoktur, beyinleri yoktur, testisleri yoktur, omurgası yoktur. Sadece iki organı oynar; ağzı ve götü. Onlar da değiştirilebilir türdendir.!!"  

Uçakla geldik Bodrum'a
hani kolay olsun, capon sefil olmasın diye
-sözde-
dün gece 22.50 idi uçuş saatimiz
önce 45 dakika tehir anonsu geldi
gerekçe*
yok
sonra gelip 50 dakika daha dediler
ayaklandık haliyle noooluyo diye
açıklama yapan yok
yetkili dedik şu dedik bu dedik
cırladık
sonra bir açıklama geldi
"ekip yok"
nasıııı yaniii
sizi uçuracak uçak burda ama ekip yok
benden yorum
noolmuş toplu partiye gidip bi yerde sızmışlar mı fazla alkolden ahahaha
ters ters bakışlar haliyle...

sonra daha yetkili biri gelsin dedik
o a geldi
açıklama:
ekip daha önceki uçuştan geç geldi
iniş izni alamamış geç inmiş
benden yorum
ne bu özUrfalı seyahat mi
benim bildiğim pilotların ardarda uçuşları olmaz, eşimin amcası pilot benim
ters ters bakışlar haliyle...

sonuçta 1.5 saat gecikmeyle kavga gürültü alındık uçağa
ve gecikme sebebimiz salınarak gelip en ön koltuğa yerleşti
sırıta sırıta
sayın milletvekilimiz Osman Durmuş
durakalmış belli ki bi yerlerde
gelememiş uçuşuna saatinde
ha ben kucağımda 5 yaşına uykusuz mızırdayan 18 kiloluk çocuğum sırtımda bilmem kaç kiloluk fotoğraf ekipmanlarım elimde koca bir valiz artı bir çanta ile
gecenin bilmem kaçında Havaşla Bodrum 
akabinde taksiyle Bitez yapmışım
bir otobüsa parası daha harcamışım evdekileri meraktan çıldrtmışım -bi de şarjım bitti aksilik ya- ve anca 3'ü geçe yani nerdeyse sabaha karşı vasıl olabilmişim
ne gam
sayın milletvekilimiz tatilinden geri mi kalsaydı yani bi gün sonraki uçakla gelip 
nck nck nck
olur mu
onlar rahat etsin diye oy veriyo bu millet onlara
-veriyoruz demedim, ben vermem onlara oy filan-
neyse
uzatmaya ne hacet
fıkra anlatıyor zaten ne gerekiyorsa
saygılar şelale tüm sevgili vekillerimize ;)

15 Temmuz 2010 Perşembe

Diyet takıldık Caponla

Dün akşam artık sıcaktan mıdır yoksa artık çok tatilimiz geldi diye midir bilmem
caponika ile oturup mükellef yemek yemek istemedi canımız
Büücük de dönmüştü biz eve döndüğümüzde Köstence macerasından ya
İspanyolca dersi dolayısıyla ayrıldı
yemekte başbaşa kaldık kızımla yine
Pazartesi bizim pazardan tazecik envai çeşit ot almıştık Özlem'le kıtlıktan çıkmış gibi
kıvırcık, radika, reyhan, maydanoz, nane, kuzu kulağı falan filan gibi Allah ne verdiyse
sıvayıp kolları giriştim işe diyeceeem
ama sıcak ya
sıvayacak kol yok malum
giyilen kıyafetlerin tamamı vücuda ne kadar az temasta bulunursa o kadar kârdır hesabı ya bugünlerde :)
neyse yıkadım ayıkladım hepsini teeek tek
yaptık bol otlu bir salata ortaya





bir de bazlamadan tost yaptık kendimize




yanına yoğurt serince




bir de yatırdık kirazlarımızı buza




bana bir Nes klasiği "Efes Light"

capona portakal suyu












balkona da kurduk soframızı



Ata'ya nazır



bir de koyduk en sevdiğimiz nostalcik şarkıları
açtık sesini
"ahh kalbim ben senden çok çektim söyle nedir bu halin vallah sen delisin delisin..."

ohhh
değmeyin keyfimize

iyi oldu hafifçe

Bir de kilo almışım bu ara çok yiyip içmekten sanırım :(
tatile giderayak sinir bozucu elbette
hemen alınmazsa önlem; alır başını gider diye düşünürkken
böylesi bir sofra tam da denk geldi üstüne ;)

caponu resmettim -her zamanki gibi- boool bol


































o da beni çekti ya
ışık yetersiz olunca net çekememiş


beğenemiyo bi de
"annne olmadı bu
silinik olduuuu
niyeee"
ben de az değilim elbette
"hava karardı ya ışık az olduğundan örtücü yavaşlıyor da ondan önemli değil boşver böyle de güzel"
capondan tepki şu
"hmmmm anladım peki"

şimdi alır bu bilgiyi olmadık birine satar iki gün sonra
dumurlardan dumur beğen
ehühehehe



 

sonra dersi bitip eve gelen Büü'cük de yetişti bizim bu fakirhane soframıza..









mırmırmır ayak dibimizde dolanan pandamızla da
kare as tamamlanmış oldu sonuçta :)


14 Temmuz 2010 Çarşamba

Bir cinayet mekanı ruhum...

Bir ziyafet sofrasındaydım adeta ve sen benim icabet ettiğim davettin...
Hıncahınç kalabalıklarda olsam da ben aslında yapayalnızdım; ve bir anda ağa takılan bir balık misali senin kalabalıklardaki yalnızlığına takıldım...

Seninle kavramlar karıştı... Satırı satırı, harfi harfine doğru bildiğim her gerçek, sana baktıkça, sen içime gürül gürül aktıkça, yanlışlarıma dönüştü. Senin olmadığın her gerçek yanlıştı.  Seni içeren tüm hayallerse doğrularım olmuştu....

Tensiz sevişmeler üstündü -sırf seninle olduğundan- ter içinde sevişmelerden
Gözlerim gözlerime değdiğinde, o bir saniyelik sürede anlattıkların yeğdi saatlerce elele yapılan sohbetlere...

Bilindik onca kavram dönüyordu tersine içine sen girince...
Ben...?
Ben seninle varlık içinde yokluk gibiydim...


Işık altında gölgesizdim.. ne yana dönsem tektim; yoktu gölgeden bir suretim...
















Şimdilerde


Faili zaman,

maktulü sen,

mekanı ruhum

bir cinayet işleniyor içimde...



Avaz avaz susturarak sessiz çığlıklarımı, kazıyıp atıyor zaman içimdeki sen pıhtısını...
Kürtaj sonrasındaki rahim sıcaklığında kanıyor artık ruhum...



Ben seninle akladığım tüm yanlışlarımı zamanın ruhuma acımasızca uyguladığı "sen kürtajı"nın pis kanıyla kirletiyorum...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Yağmur istedim Bana ne...

Büücük bu sene Ankara'nın almış olduğu yağış oranı doğrultusunda
Ankara'nın isminin değiştirilmesini uygun olacağı görüşünce sanırım son 6 aydır falan

Yeni isim önerisi mi ne?
Andon

ne alaka demek yok
alaka London'dan geliyor
Londra'nın orijinal versiyonu hani

E Londra tadında yaşıyorduk ya ne zamandır..

Haa evet
son bir kaç gündür güneşli, çatır sıcak en sevdiğim model yaz günleri yaşamaktayız da
Tuhaf bir sıkıcılığı var havanın son 3 gündür

ve bugün bana dahi
"ya şöle bir şakır şakır yağsa da şu hava rahatlasa"
dedirtti ya

"yok artık"
dedim sonra

peeeeeeeeesssss

"İnsanoğlu her şeye alışır"
derler ya
Hani Atalarımız ne demişse  doğru demiştir;
zira tecrübenin sabitliği gözönünde bulundurularak yumurtlanmıştır söz konusu laflar....
İşte o hesapla
ben de yağmura alıştım galiba
hem de ben
yok canıııım..
sanmam

amaaaan neyse ne
olamaz mı
canım yağmur istedi işte
bana ne bana ne....



bu da böyle bir hafta sonu oldu işte

Cumartesi sabah kalkıp eve giriştim azıcık adam edeyim diye...Pek bir dağılmıştı
kıçı yanmış it gibi geze geze
saldım çayıra kıvamındaydı evin tamamı
ben debelenirken toparlayım diye
Özlem geldi..
Sohbet muhabbet
sonra biraz toparlamaca beraberce
Oytun'un bir falcısı vardı
söz etmişti bana
Özlme'e de anlatmış...
Demişler -e gidelim diye
hayatta falcıya gitmedim ben dedim, tabi Özlem de
aradık Oytun'u
randevu al da gidelim diye
kalktık gittik saati gelince
tabi genel anlamda bildik, tahmin edilebilecek şeyler söyledikleri
Arada nokta atışı yapıp tutturmadı da değil hani...
Bildi bir kaç şeyi
Böylece hayatımın bir ilkine imza atmış oldum 10 Temmuz 2010 tarihi itibariyle ;)

Sonra eve döndük Özlem'le Oytun Çayyolu'na gittiler, Büü ve Capoun da tam çıkarlarken yakaladım kapıda, yemek yedik beraber





sonra İbo'larla buluştuk
Geçen hafta Tuba'nın doğum günü için bir araya gelmiştik ve Candan'la Defne'yi tanıştırmıştık.
Candan İbo'nun kaza geçiren yeğeni..
Nasıl sevimli geveze ve bıcırık bir şey anlatılmaz...
Aykadaşım diye gördüğü an tuttu zaten bizim caponun elini
Capon da itiraz eder mi
etmedi tabi
Deli gibi eğlenmişlerdi
Candan'ı kesmemişti İbo eniştesine refakatçi kalmak için apar topar ayrılmak zorunda kalınca
İstemiş yine görüşelim diye
Yine Cepa'ya gittik
lunaparka
minikleri eğleyemeye
Bayıldılar tabi
kikir kikir kikirdediler

koşturdular
bindiler

indiler

zıpladılar
















seyrettik biz de zevkle



sonra İbo'ları evlerine bırakıp geldik evimize

Büücük 11.00 gibi çıktı bugün
Köstenceye doğru
Caponla Nes evde sıcaktan uyuşmuş bir vaziyette
uzuuuuun zamandır geçrimedikleri en uyuz pazarı geçirdiler birlikte...
bir ara markete gidip gelmeyi saymaz isek
bütün gün evde süne süneeee
hani sıcak diyorum da
öylesine sıradan bir sıcak değildi bugün ne hikmetse
yok yok şikayet ediyor değilim
inatla seviyorum ben sıcağı
o ayrı da
evin içinde bile derece şu durumdaydı deseeeeemmm

hatta akşamüstüne soğru serinleyeceğini düşünsek de
öyle olmadığını gördük capon balığı ile beraberce...






Capon pek sıkılmıyor Allahtan eve hapis ettiğim zamanlarda
kendini oyalamak konusunda başarılı bir hayli
tabi bu arada pandanın başına olmadık işler açılabiliyor ortada dolanmak gafletinde bulunursa :)
leğende bir yuvada yaşamaya zorlanmak gibi mesela
ahahaha



















şeytan oldu bir ara kendi kendine caponika
gülesim geldi
ne kadar canavarlaşmaya uğraşsa nafile
surat öyle şeker ki :)
kötü ruh görüntüsü yırtınsa veremiyor
eninde sonunda ne yaparsa yapsın sevimli işte

ya da kargaya yavrusu kuzgun belki de :)






















çoğu zamanlar olduğu gibi akşam güneş yine nefis renk oyunlarıyla battı
doyum olmuyor seyrine
zaten böyle anlarda balkona oturup renklerin dansını izlediğimde
daha fazla oturmalıyım diyorum hep evimde....









caponu yıkayıp yatırdıktan sonra da
booool kalorili bir kaçamak yaptım kendi kendime...
bira kuruyemiş şeker meyve akıcı bir kitap eşliğinde.....