12 Ağustos 2010 Perşembe

Araftayım Adam....

Hani başını yastığa koyduğun an ile uykuya kayıp gittiğin an arasında bir zaman dilimi vardır ya adam... İşte ben en çok o zaman diliminde seviyorum seni...
Aşk bu...
Hani varsa vardır, yoksa yok
Öyle gün içindeki saat dilimlerine göre değişir mi yoğunluğu deme adam...
Değişir
Gündüz vakti dalarsın hayat koşturmacasına
Akşam vakti oyalarsın kendini televizyondu, kitaptı, eş dost sohbetiydi bilgisayardı
neyse ne işte...
Bu anlarda sevmiyor değilim tabi
Demem o değil adam, yanlış anlama...
sen öyle kocamansın 
Öyle doluyum ki ben senle
Her anımda senden izler var elbette
o başka mesele
Lâkin
İşte en çok, en yoğun, en dolu dolu 
uyanıklıktan usulca uykuya kaydığım anlarda seviyorum  seni....
O zamanlarda alıyorum en çok allayıp pullayıp hayalini koynuma
O zamanlarda hissediyorum öpücüğünü hafifçe konduruverdiğini boynuma...
ve her zamandan bir az daha fazla
o zamanlarda geçiyor binbir ifade  aklımın koridorlarından, 
hepsi senle dolu, hepsinde senden izler; 
ancak öylesi hızla hareket etmedeler ki 
şimdi hadi yazayım dediğimde işte yetişemiyor ellerim yazmaya; 
tam yakaladım tuttum bir ucunu derken bir bakıyorum akıp gidivermişler.....
söylenecek çok söz var
ama yakıştıramıyorum harflere dönüştüklerinde hiçbirini sana
yazıyor
siliyorum
boyuna
ama dalacağım an uykuya
hepsi avuçlarımda sanki
hani o an elimde oluverse kalemim 
sıralayıveririm ard arda adeta...



biliyorum çoktan beridir gidiş yolunda olmalıydım aslında
epeyi bir zaman önce ilerlemiş olmalıydım senden çok uzaklara
ama işte her adım atmaya kalkışmamda
seni de sürüklüyorum ardımsıra
eninde sonunda gideceğim bir gün...
Nasılsa tek bir kimsemiz dahi yok beni senden soracak
merak da etmezsin zaten
hem yürüyüp gidersem sensizliğe en yoğun sevdiğim anları da yitiririm ne de olsa
sensizlikte uyumak gibi bir imkanım olamayacağı
ve en yoğun uykuya kaydığım anlarda sevdiğim seni katıldığında hesaba...



aslına bakacak olursan adam sana danışmadan alıp da hapsetmekteydi seni hatam aklımın koridorlarına; gizli kapılar ardındaki loş odalarına...
Misafir edecektim, izzet, ikram sunacaktım neyim var neyim yoksa aklımca
Senin fikrini sormak gerekmez miydi adam?
Şimdi sana yol gösterip azad edeyim beynimin kıvrımlarından istiyorum ya
yapamıyorum
"e hadi sen git" desem... Nasıl geldin onu bile bilmiyorsun ki yolu bulup çıkıp gidebilesin...
Sanırım sen sevmedin sevemedin benim beyin kıvrımlarımda misafir edilmeyi adam
ben  -misafirperverlik adına- ne ikram etmeye kalktıysam sana; geri çevirdin... Hiçbirini istemedin
Keyif olamadı sana; senin beynime ziyaretin hapis oldu bilakis
lâkin
her andığımda sana çıkış yolunu göstermenin gerekliliğini kendi kendime
her söylendiğimde "azad et adamı, beynine hapsolmak istemiyor o" diye
canım yanıyor
içim parçalanıyor adam 
seni azad edemiyorum madem
madem kaldın aklımın dip köşe odalarında
yapacak bir şey yok başka adam
aklımı bırakıp sana gideceğim...
yok başka yolu
sende kalan aklımla öylesine dolanır dururum 3 bilemedin 5 sene
o arada da biter zaten beynimde mapusluğun, kendiliğinden çıkıverirsin...
o vakit yollarsın bana sende kalmış olan aklımı...
ha sensizliğin uçurumlarına düşerken lime lime olacak bedenimi tanır mı o zaman aklım?
onu bilemem adam...
ama bildiğim şu ne yapar eder bulur beni teslim edersin sağ sağlim aklımı ellerimin arasına
-en azından bunu yaparsın bana-
hani bir beden ne kadar süre dayanır ki aklından ayrı yaşamaya...


ölmemi istemezsin
yok yok
kıyamazsın o kadarına


şimdi diyorum ki
"hadi kadın, bırak aklını düş yola"
ama kıpırdayamıyorum çakılıp kaldığım noktadan bir adım ileriye
ne kalmak mümkün
ne gitmek
 ne senleyim
ne sensiz
Araftayım işte anla
ne o yana
ne bu yana........

Hiç yorum yok: